Cunda Adası’nda geçirdiğiniz süre boyunca ziyaret edebileceğiniz çok sayıda ve her biri birbirinden popüler restoran ve kafe seçenekleri var. Ancak bunların arasında, çok uzun yıllara uzanan tarihi geçmişiyle dikkat çeken tek bir seçenek var: Cunda Taş Kahve. Bir buçuk asırlık bir tarihçeye sahip olan tarihi Taş Kahve, deniz kıyısında son derece ayrıcalıklı bir konumda sizi bekliyor. Son derece yüksek bir tavana sahip olan bu yapının etrafı vitraylı camlarla bezeli. İç mekanın dekorasyonundan atmosferine kadar, her bir detay sizi büyülemeye aday. Hem Cunda halkının hem de adayı ziyaret eden turistlerin büyük çoğunluğu, Taş Kahve’de keyifli bir çay, kahve ya da tatlı molası vermeden geçmiyor. Özellikle Türk kahvesinin tadı, Taş Kahve’de gerçekten bir başka oluyor.
Cunda Taş Kahve’nin öyküsü, Girit’te yaşayan mübadil Giritli Hüseyin Bey’le başlamış. Giritli Hüseyin Bey, 1885 yılında Taş Kahve’yi babasıyla birlikte işletmeye başladığında, bu yapı Girit’in meydanındaki büyük çınarın altında konumlanıyormuş. Ancak Mora isyanının ardından başlayan milliyetçi akımlar nedeniyle Girit’teki Müslüman halk, 19. yüzyıl sonlarında göç etmek durumunda kalmış. Hüseyin Bey’in babasının yüreği doğup büyüdüğü topraklardan ayrılmayı kaldıramadığı için, Girit’teyken vefat etmiş. Hüseyin Bey de annesi Adile Hanım’la birlikte 1923 yılında Cunda’ya ayak basmış. Mübadele koşulları gereğince onlara verilen yapı, Girit’teki Taş Kahve kadar büyük değilmiş. Ancak 1927 yılında Hüseyin Bey, günümüzde Taş Kahve’ye ev sahipliği yapan yapının satışa çıktığını öğrenmiş. Bunun üzerine burayı satın almış ve mübadele karşılığında ona verilen küçük kahveyi elden çıkarmış. Taş işçiliğiyle ve mimarisiyle büyüleyen bu yapı, günümüzde hâlen Hüseyin Bey’in ailesi tarafından işletiliyor. Ayvalık tostundan sakızlı dondurmaya, Türk kahvesinden tulum peynirli omlete kadar sayısız farklı lezzet; Taş Kahve çatısı altında sizi bekliyor.