Avrupa yakasında ve Beşiktaş ilçesi sınırları içinde yer alan Ortaköy, İstanbul sakinleri ve turistler tarafından en sık ziyaret edilen semtlerden biri. Deniz kenarına ve vadi boyunca ilerleyen yamaçlara kurulmuş bir yerleşim olan bu semt, İstanbul’un Bizans hükümdarlığında olduğu dönemde küçük bir balıkçı köyüymüş. Osmanlı döneminde ise ilk etapta padişahların sayfiye yeri olarak kullanılmış. Kanuni Sultan Süleyman’un hükümdarlığı sırasında Türklerin buradaki yerleşimi giderek artınca, Ortaköy de günden güne daha popüler hale gelmeye başlamış. Evliya Çelebi’nin cümlelerinden, bir dönem İstanbul’un en ünlü meyhanelerinin burada olduğunu anlıyoruz. İlerleyen zamanlarda da kentin en meşhur gece kulüpleri Ortaköy’e açılmış.
Sevimli bir çarşısı, yeme içme alternatifleri bakımından zenginliği ve ayrıcalıklı konumu sayesinde ziyaretçilerine sunduğu nefes kesen Boğaz manzarası ile Ortaköy; farklı bütçe aralıklarına ve beklentilere aynı anda hitap edebilen bir keşif destinasyonu. Meydanı çoğunlukla kafe ya da restorana dönüştürülmüş ahşap yapılarla çevrili olan bu semt, 18. yüzyılda İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış tarihi bir çeşmeye de ev sahipliği yapıyor. Semtin en önemli sembolü ise merkezinde bulunan ve tarih boyunca çok kez restorasyondan geçirilen Büyük Mecidiye Camii. Ortaköy Camii ismiyle de bilinen bu ibadethane, geçirdiği son restorasyonun ardından 2014 yılında ziyarete ve ibadete açıldı.
Türklerin bu bölgeye yerleşmesinin ardından inşa edildiği bilinen ilk eser, Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan tarihi hamam. 1570’li yıllarda yaptırıldığı düşünülen ve Sokullu Mehmet Paşa’nın kahyası Hüsrev Kethüda’nın talimatıyla inşa edilen bu hamamın geleneksel hamam mimarisinin aksine bir sıcaklığı değil, kubbeli dört odası bulunuyor.