İstanbul’un Tarihi Yarımada bölgesinin en önemli parçalarından birini oluşturan Sultanahmet, kentin hem kültürel hem de tarihi açıdan en zengin semtleri arasında ilk sıralarda. Hem Bizans hem de Osmanlı imparatorluklarına başkentlik yapmış olan bu bölge, her gün binlerce yerli ve yabancı turisti ağırlıyor. Semt, Sultanahmet Meydanı’ndan başlayarak Ayasofya, Sultanahmet Camii, Topkapı Sarayı ve Yerebatan Sarnıcı gibi ikonik yapılarla çevreleniyor. Hal böyle olunca burada İstanbul’un tarihi kimliğini yakından keşfedebiliyor, İstanbul ruhunu yoğun şekilde yaşayabiliyorsunuz.
Semtin kalbi, ona ismini de veren Sultanahmet Meydanı. Bizans döneminde Hipodrom olarak kullanılmış olan meydan, Osmanlı döneminde de büyük bir kültürel ve sosyal merkez olarak varlığını sürdürmüş. Meydanda yer alan Dikilitaş, Örme Sütun ve Yılanlı Sütun gibi tarihi yapılar da kente Bizans İmparatorluğu’ndan miras kalmış. Sultanahmet denildiğinde ilk akla gelen yerlerden bir diğeri olan Ayasofya Camii, Bizans İmparatoru Justinianus tarafından 537 yılında inşa edilmiş kadim bir yapı. 1453’te Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’u fethetmesiyle camiye çevrilmiş ve Cumhuriyet döneminde yıllarca müze olarak hizmet vermişti. Günümüzde de tekrar cami olarak ibadete açılmış durumda.
Ayasofya’nın hemen karşısında yer alan ve mavi çinileriyle dünya çapında ün salmış olan Sultanahmet Camii, 1609-1616 yılları arasında Sultan I. Ahmed tarafından inşa ettirilmiş. Meşhur İstanbul silüetini oluşturan eserlerden ve Osmanlı İmparatorluğu’nun en görkemli dini yapılarından biri olarak varlığını koruyor. Elbette Topkapı Sarayı’na da bir parantez açmak gerek. Osmanlı İmparatorluğu’nun dört asır boyunca yönetim merkezi olan bu saray iç mekanları, bahçeleri ve Boğaz manzarasıyla dünyanın en etkileyici yapıları arasında yer alıyor. Sultanahmet’in altındaki gizli hazine ise Yerebatan Sarnıcı. Bizans döneminde inşa edilmiş olan bu devasa su deposu, mistik atmosferi ve sütunlarıyla ziyaretçilerini büyülemeyi başarıyor.