İstanbul’un Anadolu Yakası’nda bulunan ilçelerinden biri olan Beykoz, Küçüksu Deresi ve Anadolu Kavağı arasında kalan bir konuma sahip. Hem denize kıyısı olması hem de birbirinden güzel doğal alanlara ev sahipliği yapması, Beykoz’un ikamet ve turizm bakımından yoğun ilgi görmesini sağlıyor. 1930 yılında Üsküdar’dan ayrılarak ilçe statüsü kazanan bu yerleşim yeri, kent merkezine de yakın. Bu sebeple hem yazlık konutlara ve kent kalabalığından uzaklaşmak isteyenlere hem de bol bol turiste ev sahipliği yapıyor.
Beykoz’un yerleşim tarihi M.Ö. 700’lü yıllara kadar uzanıyor. Bu dönemde Trakların deniz yoluyla bu bölgeye geldiği ve yerleştiği biliniyor. Trakya’ya da ismini veren Traklar, bu bölgeye ilerleyen süreçte balıkçı köyleri, kaleler ve yerleşim birimleri inşa etmiş. Buraya geldiklerinde bölgeyi ilk olarak krallarına ithafen Amikos olarak adlandırmışlar ve burada Bebrik Devleti’ni kurmuşlar. Böylece Beykoz’un yüz binlerce yıla yayılan yerleşim tarihi de başlamış olmuş.
İsmi, Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına dahil edilince bugünkü şekilde değiştirilen Beykoz, Osmanlı hükümdarlığı boyunca mesire yerleri, denizi, yemyeşil ve bereketli toprakları sayesinde çok önem taşıyan bir yer olmuş. Av alanlarına da ev sahipliği yapması sebebiyle saray erkanı tarafından çok sık ziyaret edilmiş. Özellikle Akbaba Köyü ve Çubuklu civarı, bu dönemlerde nice av partisine sahne olmuş. Keza Beykoz’un tarihi köşklerinin ortaya çıkışı da aslında bu av tutkusu sayesinde gerçekleşmiş.
Günümüzde Beykoz’da birbirinden değerli çok sayıda tarihi eser bulunuyor. Bunlar arasında Beykoz Kasrı, Küçüksu Kasrı, Çubuklu Hıdiv Kasrı, Anadoluhisarı Kalesi, Anadolu Kavağı Kalesi, Anadolu Feneri ve İshak Ağa Çeşmesi başı çekiyor.