Ankara’nın kent merkezine yaklaşık altmış kilometre uzaklıkta yer alan bir ilçesi olan Ayaş, hem tarihi kaplıcalarıyla hem dutu ve domatesinin lezzetiyle hem de tarihi evleriyle ün salmış bir destinasyon. Öz Türkçe lehçelerinde ayaz kelimesinden türeyen Ayaş ismi; aydınlık, açık ve parlak gibi anlamlara geliyor. Ayaş Evleri de geleneksel Türk mimarisine ait yapılar arasında günümüze dek varlığını koruyabilmiş birbirinden etkileyici örnekleri oluşturuyor. Yüzyıllar önce Anadolu’ya yerleşen Türkmenlerin Anadolu’nun farklı noktalarına inşa ettiği evler, Türk mimarisinin de temelini oluşturmuş. Söz konusu yapıların nitelikleri birbirine oldukça benziyor ve her biri kendi döneminin sosyal hayatına ve koşullarına ışık tutuyor. Ayaş’ın vadi tabanında yer alan çarşı bölgesinin çevresinde ve vadi yamaçlarında yoğunlaşan Ayaş Evleri, Anadolu tarihi hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için oldukça cazip bir keşif rotası.
Genellikle iki katlı şekilde ve yarı kargir yarı da ahşap olarak inşa edilen Ayaş Evleri’nin zemin katı hizmet amaçlı kullanılırmış. Bu sebeple evlerin birçoğunun zemin katında kiler ve ahır gibi bölümler var. Büyük evlerde ise bu katta hizmetkarlara ayrılan odalar olduğunu görebiliyor. Yaşam alanı olarak hep üst katlar kullanılmış. Bu nedenle üst katlara çıktığınızda genellikle sizi geniş bir sofa ve sofanın etrafını çevreleyen iki ya da üç oda karşılıyor. Mutfak, banyo ve tuvalet gibi bölümler de genellikle üst katta yer alıyor. Dıştan balkon gibi görünen çıkmalar ve kafesli pencereler de Ayaş Evleri’nin olmazsa olmazı.