Avrupa yakasında ve Sarıyer ilçesi sınırları içinde bulunan Tarabya, Boğaziçi’nin en keyifli ve huzurlu semtlerinden biri. Yeniköy ve Kireçburnu’nun arasında kalan yerleşim merkezi, özellikle deniz kenarında sıralanmış balık lokantaları ve tavernalarıyla ünlü. Geniş yeşil arazileri ve deniz havası estiren rüzgarlarıyla, İstanbul’un en huzurlu köşelerinden biri olarak nitelendiriliyor.
Tarihçesi antik çağlara kadar uzanan Tarabya’nın eski ismi “Farmakeia” imiş. Bu isim, Medea'nın Trakya kıyılarına bıraktığı rivayet edilen zehirden, yani “farmakon”dan geliyor. Bizans döneminde bu ismin bölgede çağrıştırdığı olumsuz anlamı değiştirmek isteyen Konstantinopolis Patriği Attikos, buraya terapi yeri anlamına gelen “Terapeia” ismini vermiş. Bu isim de yıllar içinde söylene söylene Tarabya olarak evrilmiş. Osmanlı döneminde ise II. Selim’in bölgeye olan ilgisi sayesinde Tarabya, yerleşim merkezi olarak da gelişmeye başlamış. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre, II. Selim Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa’ya burada bir kasaba kurulması için talimat vermiş.
Osmanlı döneminde sevimli bir balıkçı köyü olan Tarabya, aynı zamanda yabancı elçiliklerin yazlık konutlarına da ev sahipliği yapmaya başlamış. Bu sebeple de özellikle Rum, Ermeni ve Yahudi topluluklarının yaşadığı bir yerleşim yerine dönüşmüş. Ancak ne yazık ki 6-7 Eylül Olayları sonrasında bölgedeki Rum nüfusu büyük ölçüde azalmış, tarihi yapıların birçoğu da hasar görmüş.
Günümüzde Boğaz’ın en prestijli semtlerinden biri olan Tarabya’nın sahili boyunca balık restoranları ve seçkin yeme içme mekanları sıralanıyor. Semtin ünlü tarihi yapıları arasında ise Huber Köşkü, Ayios Yergios Kilisesi, Aya Paraskevi Kilisesi ve Osmanlı çeşmeleri yer alıyor. Ayrıca, 1954’te yanan Tokatlıyan Oteli’nin yerine inşa edilen Büyük Tarabya Oteli de semtin simgelerinden biri. Tarabya Marinası da birçok yat ve tekneye ev sahipliği yapıyor.