nerdeneredenerdenerede

Batı Afrika Ülkeleri: 13 Batı Afrika Ülkesi

Batı Afrika Ülkeleri: 13 Batı Afrika Ülkesi
Dünyanın en eski coğrafyalarından olan Afrika, büyüleyici özellikleri ile birçok insanın ilgisini çekmeyi başarıyor. Hal böyle olunca da kıtaya olan merak günden güne artarak devam ediyor. Tabii ki bundaki en büyük etmenler; doğal çeşitlilik, bakir doğa, vahşi yaşam ve alışılagelmişin dışındaki birçok farklı kültürün kıtada görülmesi diyebiliriz.

Afrika, coğrafi konum olarak; kuzeyde Akdeniz ile, kuzeydoğuda Süveyş Kanalı ile doğuda ise Kızıldeniz ve Hint Okyanusu ile komşudur. Kıtanın güney kesiminde yine Hint Okyanusu sınırı belirlerken, batıda Atlas Okyanusu ve kuzeybatıda Cebelitarık boğazı Afrika’nın diğer sınırlarıdır. Kıtanın etrafı tamamen sular ile çevrilidir. Buna rağmen bölgesel kuraklıklar çeken kıtada, birçok çöl ekosistemi bulunmaktadır. Bu çöllerde yabancı turistlerin ilgisini çeken başlıca doğal güzellikler arasında yer alıyor.

Kıtanın batısı özellikle Avrupa’ya daha yakın olması sebebiyle, doğusu ve güneyi kadar gizemli değildir. Ancak buradan batı bölgesinin ilgi çekici olmadığı anlamı asla çıkmamalı. İlk olarak dış turizme ve dış ticarete açılan ülkeler buradakiler olmuştur.

Afrika’nın dışa açılan yüzü olan batı bölgesi ülkelerini, özellikle güzellikleri ve turizm açısından değerleri bakımından, gelin beraber tanıyalım.

1. Burkina Faso

Burkina Faso

Burkina Faso, Batı Afrika’nın enteresan ülkelerinden bir tanesi. Turizm açısından önemli yerleri genellikle başkent Ouagadougou’da bulunuyor. Başkentte bulunan Ulusal Müzik Müzesi, Ouagadougou Pazarı ve Burkina Faso Ulusal Müzesi en çok turist çeken lokasyonlar arasında yer alıyor. Bir de Afrika’nın en büyük sinema ve televizyon festivali olan Vagadu (FESPACO) ülkede yapılıyor. Bu büyük festival de oldukça turist çeken bir organizasyon olarak göze çarpıyor. Ben sanat ve tarih sevmiyorum ya da farklı turistik aktiviteler de yapmak istiyorum derseniz, birçok vahşi yaşama ev sahipliği yapan Pendjari Ulusal Parkı ve Arli Milli parkı sizler için biçilmiş kaftan. Muhteşem doğa, kültür, sanat ve tarihin birleştiği bu harika Afrika ülkesini mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Volta Nehri’nin üstünde, Afrika’nın batı yakasında yer alan Burkina Faso, kıtanın iç kesimlerinde denize kıyısı olmayan bir yerde bulunuyor. Sınır komşuları ise; Benin, Fildişi Sahili, Gana, Mali, Nijer ve Togo’dur. Ülke, genel olarak deniz seviyesinde yer alan alçak bir ova görünümünde. En yüksek nokta 750 metre yüksekliğe sahip Tenekorou Dağı. Diğer kısımları ise bozkırlar ve ormanlar kaplıyor. Buralarda vahşi canlı türlerine ve endemik bitkilere rastlanıyor. Ülke genelinde iki binden fazla bitki türü bulunuyor. Yüksek sıcaklık ortalamaları ve tropikal bir iklime sahip Burkina Faso’da yılda yağışlı ve kurak olmak üzere iki mevsim yaşanıyor.

Afrikalı yerlilerin uzun yıllardan beridir yurt edindiği topraklardan olan Burkina Faso, sömürgecilik dönemlerinde Fransız sömürgesi altına girdi. Ülkedeki Fransız baskısı ve sömürüsü 1960 yılına kadar devam etti. 1960 yılında ise birçok Afrika ülkesi gibi Burkina Faso’da bağımsızlığına kavuştu. Bu arada ülkenin ilk olarak isim Yukarı Volta idi. 1983 yılındaki devrimden sonra ülke, Burkina Faso ismini aldı.

Ülkenin başkenti ve en büyük kenti Ouagadougou. Şehir nüfusunun büyük bir kısmı bu şehirde yaşıyor. Ülkenin toplam nüfusu ise 22 milyon civarında olarak biliniyor. Burkina Faso’da etnik olarak birçok kökenden insan bir arada yaşıyor. Bu da hem dilde hem de inanışta çeşitliliği getiriyor. İslam inanışların başını çekse de azımsanamayacak kadar yerel dinlere inanç yaygın. Ülkenin resmi dili olarak sömürüden kalan alışkanlık ile Fransızca kullanılıyor.

Ülkede eğitim seviyesi çok düşük. Okuma yazma bilenlerin oranı bile nüfusun üçte birinden az durumda. Ülkenin kötü ekonomik şartları eğitimsizliğin de başlıca sebeplerinden biri olarak kabul ediliyor.

Burkina Faso ekonomisinin temeli tarıma bağlı. Ülkede bulunan madenler ise çok az çıkarılabiliyor. Bu nedenle sanayi ve madenden verim alınamıyor. Ülke sadece tarımdan gelir elde ettiği için oldukça fakir. Hatta dünyanın en fakir noktalarından demek bile mümkün. İnsanların yıllık ortalama gelirleri, kişi başına 760 Amerikan Doları seviyesinde, kişi başına 760 Amerikan Doları seviyesinde.

Yine de bu şartlar altında Burkina Faso, doğal güzellikleri, tarihi ve sanata olan bağlılığı ile çok renkli bir ülke. Ülkede, festivaller düzenleniyor. Özellikle turistler bu festivallere, doğal yaşam alanlarına ve canlılığa büyük ilgi gösteriyorlar.

2. Togo

Togo

Togo Batı Afrika’da yer alan en nadide ve el değmemiş ülkelerden bir tanesi. Genel olarak genç nüfusu ve altın madeni kaynakları ile dikkat çeken ülke, son dönemde turizm alanında yaptığı atılımlar ile de adından söz ettiriyor. Daha çok vahşi yaşam alanları ve doğal güzellikleri ile bilinen ülke, yıl içerisinde binlerce turiste ev sahipliği yapıyor. Doğal Tabiat parkları birçok canlı türü ile sizleri karşılıyor. Tabii ki ülkede kültürel turizm yok demek olmaz. Koutammakou, ülkenin kuzeyinde yer alan ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde kendine yer bulan bir yerleşim merkezi. Eğer geleneksel hayatı merak ediyorsanız buraya mutlaka uğramalısınız. Su sporları ile ilgilenenler açsından cazibe merkezi olan Togo Gölü’de, Batı Afrika’nın en ünlü lagün göllerinden biri konumunda.

Afrika’nın batı yakasında yer alan ülkelerden biri de Togo. Adını pek sık duymadığımız Togo Cumhuriyeti, aslında tarihi çok eskilere dayanan bir yerleşim merkezi. 11. Yüzyıl civarlarından belirtilen kaynaklara göre, Togo topraklarında, o dönemden itibaren yerli kabile devletleri ve imparatorlukların hüküm sürdüğünü söylemek mümkün. 1500’lü yıllarda ise bölge Avrupalıların uğrak noktalarından biri olmuştu. Körfez ülkesi olması dolayısıyla, genellikle köle ticareti için bir liman olarak kullanılan ülke, 1800’lü yılların sonunda Almanya tarafından sömürgeleştirildi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise tazminat olarak Fransa’ya devredildi. Togo, sömürü toprağı olarak 1960 yılına kadar kaldı. Bu tarihte ise Afrika’da yaşanan büyük özgürlük hareketinin bir parçası olarak bağımsız oldu.

Afrika standartlarına göre yüzölçümü bakımından küçük bir ülke olan Togo, Benin ve Gine körfezlerine kıyısı olan bir ülkedir. Gana ve Benin toprakları arasında kalan ve ince uzun bir yapıya sahip ülkenin kuzey komşusu ise Burkina Faso’dur. Tropikal kuşakta yer alan Togo’da iklim ılımandır. Ancak ülkede okyanus etkisi ile çok fazla nem vardır. Kıyıdan uzaklaştıkça nem de biraz olsun azalır. Ülkenin yer şekilleri ise alçak ovalar ve kıyı şeridinden oluşur. Aynı zamanda, ülkeyi besleyen önemli akarsular da önemli doğal yapılardandır.

Togo’nun en büyük şehri ve başkenti Lome’dir. Bütün ticari ve ekonomik faaliyetlerin yolu Lome’den geçer. Ülkenin resmi dili Fransızca, yönetim şekli ise cumhuriyettir. Togo nüfusu toplamda 8,5 milyon kişi civarındadır. Bu nüfusun tamamına yakını Afrika’nın yerli kabilelerinden meydana gelir. Bu nedenle neredeyse tüm Afrika ülkelerinde olduğu gibi Togo’da da birçok yerel dil halk arasında konuşulmaktadır.

Son derece tarıma elverişli topraklara sahip olan Togo’nun ekonomisi neredeyse tamamen tarıma dayalıdır. Halkın büyük bir bölümü kırsalda yaşar ve tarımla uğraşır. Ancak verimli tarım alanlarının çok az bir kısmı işlenebilir durumdadır. Bu da ülkenin fakirleşmesinde rol oynar. Yıllık kişi balına düşen ortalama gelir 670 Amerikan Doları civarındadır. Bu gelir seviyesi ile Togo, Afrika’nın en fakir ülkelerinden biridir.

Bol baharatlı yemekler ve çok çeşitli tropikal meyveler ise Togo mutfağına hakimdir. Ülkede eğlence kültürü de son derece gelişmiştir. Ülkede fakirlik hakim olsa da insanlar eğlenceden vazgeçmemişlerdir. Gece hayatı oldukça canlıdır.

3. Gana

Gana

Gana, canlılık açısından hiç abartısız dünyanın birkaç ölçek küçültülmüş hali. Batı Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyısında bulunan ülkede, ender görülen deniz canlılarından tutun, binlerce bitki ve yüzlerce önemli hayvan türü yaşıyor. Aynı zamanda çok eski uygarlıkların yaşadığı topraklara kurulan Gana, bu sebeple kültürel olarak ta çok zengin bir ülke. Ülkenin önemli bir bölümünü büyük Volga Irmağı besliyor ve bu nehrin etrafındaki oluşan habitat paha biçilemez. Özellikle yağmur ormanları harika bir görsel şölen sunuyor. Gana’da doğa ile baş başa kalabileceğiniz yerler arasında; Wli Şelaleleri, Kintampo Şelaleleri, Mole Ulusal Parkı, Bosumtwi Gölü ve Aburi Botanik Bahçeleri bulunuyor. Yine muhteşem plajlar Gana’da yer alan bir diğer turistik güzellik. Aynı zamanda müzeler ve tarihi yapılar da Gana’nın nasıl bir kültür mirasına sahip olduğunu bizlere aktarıyor.

Tarihsel açından dünyanın en önemli yerleşim merkezlerinden biri olan Gana, Afrika’nın batısında Gine Körfezi kıyısında yer alıyor. Ülkenin bulunduğu coğrafyaya ilk yerleşimlerin yüz binlerce yıl önce yapıldığı düşünülüyor. Antik dönemlere ait kalıntılara sıkça rastlanan ülkede kurulan en büyük imparatorluk ise M.S 9. Yüzyıl civarlarında kayıtlara geçmiş. Araplar tarafından Gana olarak anılan imparatorluğa atıfta bulunularak ülkenin bugünkü adı da Gana olarak kabul edilmiştir. Bölgenin Avrupalılar ile tanışması ise 15. Yüzyıla dayanıyor. Körfeze gelen Portekizli gemici ve tüccarlar Gana’nın kaderini olumsuz yönde değiştirmişlerdir. Keşiften sonra Gana’ya Avrupa’nın çok çeşitli ülkeleri asker yollayarak kale ve üsler kurmuştur. Kendi aralarında bu verimli topraklar için mücadele vermişlerdir. 19. Yüzyılda ise bu mücadeleyi İngilizler kazanmış ve Gana’yı koloni haline getirmişlerdir. 1957 yılına kadar süren esaret, bağımsızlığın ilanı ile son bulmuştur.

Gana Cumhuriyeti; Fildişi Sahili, Burkina Faso, Togo ve güneyde Gine Körfezi ile çevrilidir. Ülke coğrafi olarak bölgesel farklar göstermektedir. Sahil bölgesi, yağmur ormanları bölgesi ve savanlar olmak üzere Gana üç ayrı bölümde incelenebilir. Ülkenin en önemli su kaynağı ise Volta Nehri’dir. Gana’nın üçte ikisi bu kaynaktan faydalanmaktadır. Bu nehir üzerine kurulu Akasombo Barajı ise dünyanın yapay en büyük su rezervi olarak kabul görmektedir. Ülke bitki ve hayvan türleri açısından adeta bir cennettir. Yağmur ormanları ve savanlarda kıtaya ve ülkeye özgü binlerce canlı yaşamını sürdürmektedir. Aynı zamanda körfez, dünyanın deniz canlısı çeşitliliğinin en önemli merkezlerinden biridir. Gana’da tropikal bir iklim ile nemli ve sıcak hava hakimdir.

Ülkenin başkenti ve en önemli merkezi Akra’dır. Hayatın tamamen tüm kalbi burada atmaktadır. 32 milyon civarı toplam nüfusu ile Afrika’nın büyük ülkelerinden olan Gana’da insanların çoğu Başkent Akra ve çevresinde yaşamaktadır. Toplam nüfusun neredeyse tamamı yerli Afrikalılardan oluşur. Resmi dil ne kadar sömürü rejimi etkisi ile İngilizce olsa da yerel diller günlük hayatta daha çok kullanılır.

Ekonomik olarak Afrika özelinde ne iyi ne kötü sayılabilecek bir durumda olan Gana, doğal rezervler ve tarımsal araziler açısından çok değerli bir ülkedir. Tarım ne kadar ülke ekonomisine en çok katkıyı verse de tüm alanların verimli kullanıldığı söylenemez. En önemli doğal rezerv olan altın ise batılıların gözlerini Gana’ya dikmelerine sebeptir ve bu kaynağı ülkenin işlemesine izin verilmiyor. Bu sebeple halk refahını artıramıyor. Kişi başına düşen yıllık gelir 2200 Amerikan Doları civarında.

4. Fildişi Sahili

Fildişi Sahili

Adından da anlaşılacağı üzere fillerin ülkesi, Afrika’nın batı kıyısında yer alıyor. Kimilerine göre Afrika’nın en güzel ülkesi olan Fildişi Sahili, geçiminin büyük bir kısmını kakao üretiminden sağlıyor olsa da turizm ülkenin önemli gelir kaynakları arasında yer alıyor. Aynı zamanda, Fildişi Sahili’nin en pahalı Afrika ülkelerinden biri olduğunu eklemek lazım. Ülkenin en turistik ve önemli kenti olan Abidjan, uluslar arası birçok festivale ev sahipliği yapmaktadır. Yine bu şehirde oldukça şık restoranlar ve lezzetli yemekler bulmak mümkündür. Ülkenin eski başkenti olan Grand Bassam kesinlikle ziyaret edilmeli. UNESCO Kültür Mirası Listesi’nde yer alan bu şehir, kültürel anlamda Fildişi’nin en önemli noktası.  Her Afrika ülkesi gibi doğal güzellikler bakımından da zengin olan Fildişi’nde Tai Milli Parkı ve Parc National Du Banco ziyaret edilebilir. Burada şempanzeler ve diğer egzotik canlılar ile devasa ormanlar sizleri karşılayacaktır.

Afrika’nın çoğu ülkesi gibi zıtlıkları ile ünlü Fildişi Sahili, kıtanın batısında yer alıyor. Zengin kaynaklarına rağmen halen fakirlik çeken ülke, kötü yönetimlerin ve sömürünün bedelini yıllardır ödemeye devam ediyor. Fildişi Sahili toprakları eski yaklaşık 9. Yüzyıldan itibaren yerleşimin olduğu alanlardan birisi. Ülke,11. Yüzyıl civarlarından beri çeşitli yerel ve bölgesel imparatorlukların hakimiyetinde kalmış. Avrupalılar ile ilk temas ise 15. Yüzyıla dayanıyor. Portekizli tüccar ve gemiciler yerel halk ile ticari ilişkiler içine girmişlerdir. Daha sonra ise Fransızlar bölgeyi ele geçirmiş ve kolonileştirmişlerdir. Yıllar süren Fransa baskısı artarak devam etmiş ve Fildişi Sahili, Fransızların Afrika’daki en önemli topraklarından olmuştur. 1960 yılında ise ülke esaretten kurtulmuş ve bağımsızlığını ilan etmiştir.

Fildişi Sahili, Kuzey Atlas Okyanusu kesiminde bulunuyor. Batısında Liberya ve Gine, kuzeyinde Mali ve doğusunda ise Mali ile komşudur. Ülke okyanus kıyısı olmanın getirisi olarak çok alçak fiziki yapılardan oluşur. Ülkenin geneli verimli savanlar ile ormanlardan oluşur. Batıda ise çok yüksek olmayan dağlar vardır. Ülkede su sorunu da yoktur. Akarsular, Fildişi Sahiline yetecek kapasitededir. İklim ise tropikal iklim kuşağının etkisindedir. Ormanlarda ve geniş savanlarda vahşi yaban hayatının önemli aktörlerine rastlamak mümkündür. Birçok yırtıcı hayvan ve özel bitki türü ülkede görülür. Ayrıca ülkeye adını veren Filler de yaygın olarak görülmektedir. Tabii ki ülkenin gelişimi ve sanayisi arttıkça yaban hayatında bozulmalar görüldüğü de gerçek.

Fildişi Sahili’nin başkenti Yamoussoukro, ancak en büyük ve gelişmiş kenti değil. Eski başkent, Abidjan tüm ekonomik faaliyetlerin yapıldığı ve nüfusun büyük bir bölümünün yaşadığı kent. Hatta devlet başkanı bile burada ikamet ediyor. Yaklaşık 28 milyon nüfusa sahip Fildişi Sahili, Afrika’nın ve bulunduğu batı yakasının en gelişmiş ülkelerinin başında geliyor. Ülkede 60’a yakın etnik grup birlikte yaşıyor. Bu etnik grupların neredeyse hepsi Afrika’nın yerel halklarından oluşuyor. Az sayıda Avrupalı da ülkede hayatlarını sürdürüyor. Resmi dil ise Fransızca.

Ülke, doğal kaynaklar bakımından oldukça zengin ve Afrika ortalamasının üzerinde bir gelire sahip. Ancak, halen kaynakları tam olarak verimli ve bağımsız kullanabildiği söylenemez. Bu nedenle de halkın bir kısmı büyük yoksulluk içinde yaşarken diğer kısmı ise çok zengin. Gelir adaletsizliği ve kaynak sömürüsü bu ülkedeki en büyük sorun. Tarım, turizm ve madencilik sektörü sanayinin de etkisi ile ülkenin temel ekonomisini oluşturuyor. Ancak elmas ticareti ambargo altında ve ülke bu kaynağını kullanamıyor. Kişi başına düşen yıllık gelir ise 2300 Amerikan Doları seviyesinde.

Fildişi Sahili, sosyal hayatın en çok geliştiği Afrika ülkelerinden de bir tanesi. Fildişi Sahili’nde gece hayatının ne kadar hızlı olduğunu görmeden bilemezsiniz. Aynı zamanda futbol burada tam bir tutku ve yaşam biçimi.

5. Gine

Gine

Gine, Batı Afrika’da nüfusuna oranla bünyesinde barındırdığı etnik grupların oldukça çok olduğu bir ülke. Hal böyle olunca, ülkede kültürel miras ve sosyal yaşam farklı renklere sahip. Gine, özellikle ilginç gelenekleri ve farklı kültürlerin yarattığı güzellikler ile ön plana çıkıyor. Ülkenin doğal güzellikleri de hiç yabana atılmayacak derecede fazla. Gine, üzerine bir karabasan gibi çöken salgın hastalık sorunları ile mücadele etse de doğası ve kültürel yapısı turistleri bu ülkeye gelmeye ikna ediyor diyebiliriz.

Gine’nin başkenti Konakri ülkenin en turistik noktalarından biri. Atlas Okyanusu kıyısında bir liman şehir olan Konakri, Gine’yi tercih eden turistlerin en uğrak lokasyonlarından. Şehirde Aziz Marie Katedrali, Jardin Botanik Bahçesi, Beşinci Muhammed Sarayı ve Büyük Camii görülesi yerlerden bazıları. Dünyanın en eski yerleşimlerine ait tarihi kalıntılarından bazıları da ülkede bulunuyor. Dajallon Fouta ve Soumba Şelaleleri gibi yerler ise sizi şehir yaşamından uzaklaştırıp, harika bir diyara götürecek yerler.

Kadının kutsal olarak anıldığı ve ülkenin adının yerel dilde ‘’kadın’’ anlamına geldiği Gine, Afrika’nın batı kesiminde yer alıyor. Batılı dillerde ise Gine kelimesi, siyahilerin toprağı anlamına gelmektedir. Ülkenin kuzeyinde Senegal ve Gine – Bissau, güneyinde Sierra Leone ve Liberya, doğusunda Mali ve Fildişi Sahili, batısında ise Atlas Okyanusu bulunur. İlk olarak Portekizli kaşifler tarafından keşfedilen topraklar, yüzyıllarca çeşitli imparatorlukların egemenliği altında kalmıştır. Bu imparatorluklar yerel imparatorluklardır. Avrupalıların etkisi bu bölgede 19. Yüzyıla kadar sınırlı olmuştur. Gine, sadece bir ticaret limanı olarak kullanılmıştır. Ancak her Afrika ülkesi gibi Gine’de, sömürgeleştirme faaliyetleri kapsamında 1850’lerde Fransızlar tarafından işgale uğramıştır. Ülke, Fransızların hakimiyetinden ve sömürüsünden ise ancak 1958 yılında kurtulabilmiştir. Gine’de siyasi huzur ortamı maalesef tamamen oturmuş değil. 2021 yılında askeri darbe hükümeti devirerek gücü ele geçirmiştir.

Ülkenin başkenti ve en büyük şehri Conakry’dir. Ülkenin nüfusunun %90’ a yakını Müslüman ve siyahi Afrikalılardan oluşuyor. 24 farklı etnik grup, 13 milyon civarında nüfusun çoğunluğunu kapsıyor. Ülke nüfusunun yarısı 25 yaşın altında yer alıyor. Oldukça genç nüfusa sahip Gine, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olarak anılıyor. Ülkedeki resmi dil, sömürü döneminin etkisi ile Fransızca, ancak yerel diller halk arasında oldukça yaygın.

Gine, Ekvator bölgesine çok yakın olması sebebi ile son derece ılıman bir iklimin hüküm sürdüğü bir ülke. Bu iklim yağmur ormanlarının ülkede gelişmesinde de etkili olmuştur. Gine’de dağlık bölgelere de rastlanmaktadır. Nimba Dağı, 1982 yılından bu yana UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Gine’de kıtaya özgü bitki ve vahşi hayvan türlerine kolaylıkla rastlamak mümkün. Zengin coğrafyası ile Gine, saklı bir cennet gibi.

Ülke ekonomisi, genellikle ihracata dayalı. Altın, elmas, boksit gibi değerli madenlerin yanı sıra; kahve, palm yağı, deniz ürünleri, kakao ve pamuk gibi tarım ürünleri en önemli ihraç ürünleri. Yine de bu ürünlerin yetersiz işlenmesi Gine’yi dünyanın en fakir ülkelerinden biri yapıyor. Buna bir de yolsuzluk ve kötü yönetim de eklenince halk daha büyük problemler yaşıyor. Ülkede kişi başına düşen yıllık gelir 800 Amerikan Doları civarında.

Gine, eğitim ve sağlık alanında ise Afrika ortalamalarında seyrediyor. Salgın hastalık ve eğitim sorunu pek tabii ki var. Ancak birçok Afrika ülkesine göre Gine, bir parça daha iyi imkanlara sahip.

6. Mali

Mali

Denize kıyısı olmayan Batı Afrika ülkelerinden olan Mali, Nijer ve Senegal nehirleri üzerine kurulmuş bir ülke. Mali, günümüzde Afrika’nın fakir ülkelerinden biri durumunda. Birden fazla salgın hastalık tehdidi ve siyasi istikrarsızlık ülkedeki doğal güzelliklerin biraz önüne geçiyor. İyi yönlerinden olarak bakacak olursak Mali, Büyük Sahra Çölü’ne sınırı olan bir ülke olmasından dolayı birçok çöl festivaline ev sahipliği yapıyor. Çok farklı inançtan ve kültürden insana ev sahipliği yapan ülkede Timbuktu, Gao ve Bamako şehirleri görülmeye değer. Mali’nin köylerine indiğinizde ise inanılmaz egzotik bir yaşam tarzı ile karşılaşacaksınız. Afrika’daki vahşi yasamı görmek isterseniz de Boucle du Baoule Ulusal Parkı ziyaret edilebilir.

Denize veya okyanusa kıyısı olmayan Batı Afrika ülkelerinden bir tanesi de Mali. Mali, 13. Yüzyıl dolaylarında büyük bir imparatorluktu. Neredeyse Afrika kıtasının batısına bu imparatorluk hükmediyordu. Bu hükümdarlık uzun yüzyıllar boyunca sürdü. Ancak 19. Yüzyıl dolaylarında kıtada yapılan talan ve sömürgecilik faaliyetleri sonucunda, ülke Fransız hakimiyetine girdi. Ülkenin adı Fransa Sudan’ı olarak anılmaya başladı. Çetin geçen zamanların ardından, 1960 yılında, Senegal ile birleşerek Mali Federasyonu ismiyle bağımsızlık ilan edildi. Aynı yıl Senegal federasyondan çekilince, Mali Cumhuriyeti adıyla yeni devlet kurulmuş oldu. Ancak tüm Afrika ülkeleri gibi Mali’nin yakasını da talihsizlikler bırakmıyordu. Yıllarca süren tek adam rejimi, 1991’de yapılan devrim ve reformlar ile son buldu gibi görünse de, yakın geçmişte çıkan kuzey isyanı ülkeyi iç savaşa ve karmaşaya sürükledi.

Mali, Büyük Sahra çölünün güney yakası ve aşağısında yer alır. Nijer ve Senegal Nehirleri ülke topraklarından geçer. Ülke; doğuda Nijer, kuzeyde Cezayir, batıda Moritanya, Gine ve Senegal, güneyde ise Fildişi Sahili ve Burkina Faso ile sınır komşusudur. Ülkenin kuzeyi Sahra Çölü’ne dahildir. Bu nedenle nüfus olarak seyrektir. Genellikle insanlar güneye doğru yaşam alanlarını kurmuşlardır. Mali genel olarak savanlar ve steplerden oluşur. Nehirlerin kestiği deltalar ise Mali’nin can damarlarıdır. Ülkede tropikal bir iklim görülse de az olan orman populasyonu nedeniyle sıcak ve kurak bir hava hakimdir.

Mali’nin başkenti ve en büyük şehri Bamako’dur. Nüfusun önemli bölümü bu şehirde yaşar. Yaklaşık 20 milyon olan ülke nüfusunun çoğunluğu yerli Afrikalılardan oluşuyor. Ülkedeki en yaygın inanış ise %98 ile İslam’dır. Yerli kabilelerin dilleri halen konuşulsa da sömürge etkisi ile Fransızca resmi dil kabul edilmiştir. Ayrıca halen ülkede süren darbe rejimi ve yönetimi ülkede huzuru kaçıran bir etken olarak göze çarpıyor.

Ülke, geçim sıkıntısı ve doğa şartlarının etkisi ile dünyanın sağlık ve eğitim açısından en sıkıntılı yerlerinden biridir. İnsanlar birçok salgın hastalık ile mücadele etmeye çalışırken, imkansızlık nedeniyle bunların önüne geçmek oldukça zordur. Eğitim tarafında ise fakirlik okula ulaşmayı çok güç kılmaktadır. Eğitim zorunluluğu olmasına rağmen fakir halkın büyük bir bölümü bu hizmetten yararlanamıyor.

Mali, doğal yer altı kaynaları olsa da bunların pek çıkarılamaması dolayısı ile ekonomik olarak zayıftır. Ülkenin genel gelir kaynağı sınırlı tarım ve sınırlı balıkçılığa dayanır. Yıllık kişi başına düşen gelir ise 900 Amerikan Doları civarındadır.

7. Liberya

Liberya

Liberya tarihi olarak Batı Afrika’nın en sıra dışı ülkelerinden bir tanesi diyebiliriz. Ülke sömürüye uğramayan bir Afrika ülkesi olmasına rağmen, iki tane büyük iç savaş görmüştür. Bundan sonra ise çok güzel bir ülke olan Liberya’dan birçok insan göç etmiştir. Şimdilerde ise bu kara lekeyi üzerinden atmaya çalışan ülke doğal ve kültürel güzellikleri ile kapılarını turistlere açıyor. Atlas Okyanus’unun kıyısında yer alan Liberya bunun doğal avantajını gayet güzel kullanıyor. Liberya’nın en ünlü şehirlerinden olan Buchanan plajları ile meşhur. Piso Gölü ise balıkçılık ve su sporları için gayet uygun bir lokasyon. Sapo Ulusal Parkı ise ülkedeki çeşitli yahşi hayvanı gözlemleyebileceğiniz bir yer. Tarihi açıdan önemli yerler ise; The Centennial Pavilion, Liberya Ulusal Müzesi, Lutheran Kilisesi diyebiliriz. Liberya’ya gittiğinizde mutlaka buraları ziyaret etmeyi unutmayın.

Özgür insanların ülkesi diye anılan Liberya, böyle anılmasını Afrika’nın sömürüye uğramayan tek ülkesi olmasına borçlu. ABD tarafından köleleştirilen siyah Afrikalıların torunları tarafından kurulan ülke, eşsiz doğası ve vahşi yaşam ortamları ile tam bir cennet. Ancak ‘’özgür’’ ülke son dönemde iki iç savaşa sahne olmuş. Bu iç savaşlar, on binlerce insanın göçüne ve ülkenin ekonomik olarak çökmesine sebebiyet vermiştir. Liberya, kıtanın en eski cumhuriyeti olma özelliğini de taşıyor. Aynı zamanda kurulduğu gibi BM’ye seçilerek bunu başaran ilk Afrika ülkesi olmuştur.

Liberya, Batı Afrika’da Atlas Okyanusu’nun kuzey kesiminde yer alıyor. Fildişi Sahili ve Sierra Leone ile de komşudur. Ülke coğrafik olarak oldukça farklı yer şekillerine sahiptir. Kuzeyde ve güneyde dağlık alanlar varken, orta kesimde ormanlar, vadiler ve platolar yer alır. Tropik yağmur ormanları neredeyse ülkenin yarısına yakınını kaplar. Yine ülkede çok sayıda nehir ve sulak alan bulunuyor. Hal böyle olunca Liberya, habitat ve tür çeşitliliği oldukça zengin bir yer olarak karşımıza çıkıyor. İklim ise son derece tropik ve hava sıcaklığı oldukça yüksek diyebiliriz.

Ülkenin başkenti ve en büyük şehri Monrovia’dır. Liberya nispeten küçük bir ülkedir. Toplam nüfus 5 milyon civarındadır. Bu küçük ülke inançlar bakımından ise oldukça zengindir. Çok farklı dinlerden insanlar bir arada yaşamaktadırlar. Liberya’nın resmi dili ise İngilizce’dir. Ülke yaşanan iç karışıklardan etkilenip, demokrasi sınavı verdiği süreçte birçok başkan değiştirdi. Bunlardan en ünlüsü ise 2017 yılında seçimi kazanan ünlü futbolcu George Weah’tır. Weah, ülkesinin huzura kavuşması için bir elçi olduğunu açıklamıştı.

Ülke ekonomisi, turizm, tarım ve demir madenciliğine dayanıyor. Ancak ülke kıtanın fakirlikle mücadele eden kesiminde diyebiliriz. Maalesef kişi başına düşen yıllık gelir 650 Amerikan Doları civarında. Bu gelirin ise enflasyon sebebiyle giderek daha da azaldığını görüyoruz.

Liberya mutfağı ise oldukça zengindir. Tropikal meyveler ve kök sebzeler mutfak kültüründe önemli yer tutar. Ayrıca okyanus kıyısı olması ile deniz ürünleri önemli besin kaynağıdır.

8. Sierra Leone

Sierra Leone

Portekizlilerin hakimiyetinde bulunduğu dönemde ‘’Aslanların Ülkesi’’ anlamına gelen Sierra Leone adını alan ülke, Batı Afrika’da yer alıyor. Doğal güzellikler açısından oldukça şanslı olan ülkede, irili ufaklı adalar ve vahşi yaşam alanları bulunuyor. Bir yanda eşsiz plajlar bir yanda ise şempanzelerin yuvası olan ormanlar var. Hepsini gezip görebilirsiniz. Ayrıca ülkede tarihi yapılar da bulunuyor. Başkent Freetown ve Bo kentleri mimari ve kültürel açıdan önemli eserler barındırıyor.

Ülkedeki önemli yapılar arasında; Cape Sierra Leone Deniz Feneri, Koloniyal dönem evleri ve ulusal müzeler bulunuyor. Doğal yaşam alanları ise iç kesimlerde önemli yer tutuyor. Sierra Leone’de buraları ziyaret ederken, bolca deniz ürünü yiyebilme lüksüne sahip olmak ise paha biçilemez.

Sierra Leone Cumhuriyeti, Afrika’nın batısında yer alan eşsiz güzelliklere ve önemli doğal kaynaklara sahip bir ülkedir. Ülkeyi ilk keşfeden Portekizli denizciler tarafından Sierra Leone ismi verilmiştir. Portekizcede ‘’Aslanların Ülkesi’’ veya ‘’Aslanlı Dağlar’’ anlamına gelmektedir. Ülkenin bir diğer önemli özelliği ise komşularından olan Liberya gibi özgürleşmiş siyah köleler tarafından kurulmuş olmasıdır. Ancak bu topraklar Liberya kadar şanslı değildi. İngiliz sömürgeciliği ülkede uzun yıllar devam etti. 1961 yılında ancak bağımsızlığını ilan eden Sierra Leone’de sular hiç durulmadı. Resmi olmasa da devam eden sömürü düzeni ve 90’larda çıkan iç savaş ülkeyi kaosa ve fakirliğe sürükledi diyebiliriz.

Başkent Freetown, adından da anlaşılacağı üzere özgürlükler kentidir. Ancak bunun sadece isimden ibaret olduğunu söylemek lazım. Pek tabii bu yabancılar ve turistler için geçerli değil. En önemli şehir ve ticaret noktası Freetown’dur. İkinci önemli şehir ise Bo kentidir. Ülkede iki farklı etnik unsur nüfusun temelini var ediyor. Temme ve Mende hakları yaklaşık 6 milyon nüfusun tamamına yakınını oluşturuyor.Resmi dil ise İngilizce’dir.

Atlas Okyanusu kıyısında ve Afrika’nın en batı noktalarından birinde bulunan Sierra Leone, nehirleri ve büyük alan kaplayan ormanları ile bilinen bir ülkedir. Ülkede çok büyük nehirler, verimli ovaları ve tarım arazilerini besler. Ülkenin yarısından fazlasını ise tropikal yağmur ormanları kaplamaktadır. Bu ormanlar hem ticari hem de iklimsel olarak ülkeye büyük fayda sağlamaktadır. Sierra Leone, kuzeydoğuda Gine ve güneydoğuda Liberya ile komşudur. Ülkede tropikal ve nemli bir iklim söz konusudur. Ayrıca çeşitli habitatların bulunması, bitki ve hayvan türleri açısından Sierra Leone’yi dünyanın önemli ülkeleri arasına sokmaktadır. Yine okyanustaki canlı çeşitliliği de göz ardı edilemez.

Doğal yer altı ve yer üstü kaynakları açısından zengin ülke, bunun getirisinin avantajını kullanacağına, daha çok acısını çekmiştir. Elmas, titanyum gibi değerli madenler sebebiyle dış güçler tarafından sürekli tehdit edilen ve sömürülen ülkede fakirlik hakimdir. Halkın %75’i fakirdir ve işçilik yapmaktadır. Ülkede orman endüstrisi, madencilik ve tarım ürünleri ekonominin temelini oluşturur. Balıkçılıkta gelişen bir sektördür. Ancak bu sektörlerin çoğunda yerli halk sadece düşük ücret ile çalışmaktadır. Ülkede yıllık kişi başına düşen gelir 500 Amerikan Doları civarındadır.

Ülke mutfağı pirinç, et ve balık üzerine kuruludur. Özellikle bu ürünlerden yapılan güveçler son derece popülerdir. Tam bir okyanus ülkesi olan Sierra Leone’de deniz ürünlerinin keyfi bambaşka diyebiliriz. Tabii halkın büyük bir alım güçlüğü çektiğini de hatırlatmadan geçmek olmaz.

9. Senegal

Senegal

Batı Afrika’nın en renkli ülkelerinden biri olan Senegal, batıda Atlas Okyanusu ile sınırdır. En batıda olan başkent Dakar, aynı zamanda ülkenin en turistik bölgesidir. Ülkenin okyanus kıyısı olması sebebiyle mutfak kültürü balık ve deniz ürünü ağırlıklıdır. Eğer denizden babam çıksa yerim demiyorsanız, Senegal’de yemek konusunda biraz zorlanabilirsiniz. Senegal kıtanın kültür sanat anlamında önde gelen ülkelerinden biridir. Afrika’nın en büyük caz festivali olan St.Louis festivali bu ülkede düzenlenir.

Ülke doğal güzellikleri, köklü tarihi ve ilginç gelenekleri ile turistlerin de en çok ilgi gösterdiği yerlerden biri. Senegal’in en popüler turistik noktalarından biri çok uzun yıllardır UNESCO Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Goree Adası’dır. Enfes doğal güzellikler ve tarihi kalıntılar bu adada ziyaretçilerini bekliyor. Retba Gölü ise pembe rengi ile tüm dünyada adından söz ettiren bir doğal yapı. Ayrıca ülkede birçok milli tabiat parkı bulunuyor. Buralarda doğal yaşamın en güzel örneklerini görebilirsiniz.

Senegal, Afrika’da bulunan en eski yerleşim yerlerinden bir tanesi olarak biliniyor. Tarih öncesi dönemden günümüze kadar yaşam bu kadim topraklarda devam ediyor. Uzun yıllar boyunca yerli kabilelerin hakim olduğu coğrafyaya 15. Yüzyıl civarlarında Portekizliler, yerleşmeye başladı. Sömürgecilik faaliyetleri kapsamında Senegal zaman içerisinde, Portekizlilerin yerleşiminden çıkarak Fransız hakimiyetine girmeye başladı. 1960 yılına kadar Fransızlar’ın Senegal üzerindeki hakimiyeti devam etti. Hatta 1960 sonrası bile Fransız etkilerini görmek çok mümkün. Hal böyle olunca kültürel bir mozaik Senegal topraklarında bizleri karşılıyor. Bir yandan yerli ve İslami kültür hakimken, bir yandan da Fransız ekolü ve Katoliklik ülkede önemli bir yer tutuyor.

Senegal coğrafik olarak Afrika’nın batısında yer alıyor. Batısında Atlas Okyanusu, kuzeyde Moritanya, doğuda Mali ve güneyde ise Gine ile komşu olan Senagal, aynı zamanda Senegal Irmağı’nın güneyine konumlanıyor. Bu ırmak ve Atlas Okyanusu ülke için çok önemli. Senegal birçok Afrika ülkesine göre oldukça düz ve deniz seviyesine göre alçak bir ülke. Güneyde tropik iklime yakın bir hava ve habitat varken, ülkenin orta kısmı çöller ile kaplı. Senegal Irmağı’nın kuzeyi ise ağaçlık bir arazi ve sıcak bir hava hakim. Genel olarak hava şartları ve bitki – hayvan çeşitliliği açısından oldukça şanslı.

Ülkenin başkenti Dakar, aynı zamanda Senegal’deki en önemli yerleşim merkezi konumunda. Paris – Dakar Rallisi burada sonlanıyor ve bunu mutlaka bir yerlerden duymuşsunuzdur. Ülkenin nüfusu ise 16 milyon civarlarında. Nüfus yerli halk ve Fransız kökenlilerden oluşuyor. Ülkenin resmi dili Fransızca, ancak birçok yerel dil de ülkede konuşuluyor.

Senegal ekonomisi ise, genel olarak tarım ve balıkçılık üzerine kurulu. Son yıllarda ülkede turizmin rolü de giderek büyüyor. Ülkede kişi başına düşen yıllık gelir yaklaşık 1500 Amerikan Doları civarında.

Ülkede yemek kültürü ise coğrafyadan pek tabii ki etkilenmiş. Deniz ürünlerine dayalı bir mutfak bizleri karşılıyor. Aynı zamanda sıcak kanlı insanların ülkesi olduğu söylenebilir. Bir de rengarenk kıyafetli insanlar sokakları kaplıyor. Zengin kültürü, tarihi ve doğası ile Senegal gerçekten harika bir ülke.

10. Nijer

Nijer

Nijer dünyanın en fakir ülkelerinden biridir. Batı Afrika’nın bu kadersiz ülkesi fakirlik ile birlikte uzunca süren bir iç savaştan da nasibini almıştır. Ülke çok güzel doğası ve dini yapılardan oluşan tarihi mimarisi ile göz doldursa da, kötü imajı turizmin gelişimini olumsuz etkilemiştir. Yine de yolunuz Nijer’e düşerse gezilip görülecek birçok lokasyon mevcut. Bu yerler genellikle başkent Niamey çevresinde yoğunlaşmıştır. Nijer’de camii ve katedralleri gezmek gerçekten keyif verici. Aynı zamanda, su aygırları ile ünlü Boubon Adası da ziyaret edilmeli.

Dünyanın en az gelişmiş ve en fakir ülkelerinden biri olan Nijer, bir de 2010 yılında gerçekleşen askeri darbe ile daha da büyük sorunların eşiğine gelmiş durumda. Geçmişte de bu sorunlar Nijer için hiç bitmedi. Yerel halkların birlikte yaşadığı topraklar Fransızlar tarafından sömürgeleştirildi. Bu sömürge hakimiyeti, 1960 yılında ancak son buldu. Bağımsızlığını kazanan Nijer, pek rahata kavuşamadı ve 2010 darbesi öncesi üç askeri cunta rejimi gördü. Siyah Afrika’nın bahtı en kara ülkelerinden biri olan Nijer, BM’nin İnsani Gelişme Endeksi verilerinde de maalesef son sıralarda yer alıyor.

Batı Afrika’da yer alan Nijer; kuzeyde Libya ve Cezayir, doğuda Çad, güneyde Nijerya ve Benin, batıda ise Burkina Faso ve Mali ile komşudur. Denize veya okyanusa kıyısı olmaması Nijer’in ekonomik olarak darboğazda olmasında önemli bir etkendir.

Nijer, Afrika’nın yüzölçümü en geniş ülkelerinden biri olmasına rağmen, topraklarının büyük bölümü tarıma el verişli olmayan çöllerden oluşuyor. Çöller ülke topraklarının üçte ikisini kaplamaktadır. Geri kalan kesim ise dağlar ve Nijer Nehri’nin beslediği vadiler ile ovalardan oluşuyor. Ülkede iklim ise çöl iklimine yakındır. Aşırı kurak ve sıcak bir hava hakimdir.

Ülkenin başkenti ve en önemli şehri Niamey’dir. Yaklaşık nüfus ise 15 milyon civarındadır. Nüfusun neredeyse tamamı siyah Afrika yerlilerinden oluşur. Aynı zamanda yüzölçümü nüfus oranı en düşük ülkelerden biridir. Ülkenin resmi dili sömürge döneminden kalan Fransızcadır. Ancak ülkede çok sayıda yerel dil konuşulmaktadır.

Nijer, bu olumsuz şartlara rağmen Afrika’nın kalbinde yer alması sebebi ile kendine has doğal güzellikleri olan ve çeşitli bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapan bir ülkedir. Ülkede Çad Gölü ve Nijer Nehri önemli doğa alanlarıdır. Yine çöller de eşsiz manzaraları ile turistler için oldukça ilgi çekici lokasyonlar olarak ön plana çıkıyor.

Ülke ekonomisi ise çoğunlukla tarım ve işlenmemiş madenlere dayanıyor. Ancak kaynakların verimli kullanıldığını söylemek pek mümkün değil. Kişi başına düşen yıllık gelir yaklaşık 500 Amerikan Doları. Buna enflasyon ve ulaşım maliyetlerinin yüksekliği de eklenince alım gücü oldukça düşüyor ve fakirlik maalesef ülkenin kaderi olmuş durumda.

11. Nijerya

Nijerya

Ülkemizde daha çok futbola armağan ettiği inanılmaz sporcular ile tanınan Nijerya, Batı Afrika’nın en önemli ülkelerinden bir tanesi. Nüfus olarak dünyada en büyük ülkelerden biri olan Nijerya, hem doğası hem de kültürel zenginliği ile turistlerin de uğrak noktası konumunda. Güneyinde Atlas Okyanusuna sınır olan ülke, harika bir iklime ve habitata sahip. Başkent Abuja, ülkenin en turistik noktalarından bir tanesi. Şehir nispeten yeni kurulmuş olsa da tatmin edici yapılara ve kültür merkezlerine sahip. Aynı zamanda vahşi yaşamın en güzel örneklerini görebileceğiniz Abuja Milenyum Park şehirde bulunuyor. Başlı başına bir antik kent olan Benin City Nijerya’nın en yüksek turizm potansiyeline sahip şehri. Buradaki Oba Sarayı, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Yine Nijerya’nın en büyük şehri olan Lagos, sizleri eşsiz kumsalları ve müzeleri ile karşılıyor.

Şehir hayatının ön plana çıktığı ülkede doğal yaşam alanları, safari ve doğa kültürü gezileri de yapılmakta.

“Afrika’nın Kalbi’’ olarak anılan Nijerya, kıtanın en gelişmiş ve en büyük ülkesi olarak biliniyor. Nijerya geçmişte de bu günlerinden pek uzak değildi. Derin bir tarihe sahip topraklarda ilk yerleşimlerin M.Ö 7. Yüzyıla kadar dayandığı tahmin ediliyor. Yerli halkın yaşamı gelen akınlar sonucu değişmiş. M.S 9. Yüzyıla ait kaynaklarda ise bu toprakların İslam hakimiyetine girdiği geçiyor. Daha sonra ise başlayan sömürgecilik faaliyetleri neticesinde ise Nijerya, İngilizlerin baskın olduğu bir yerleşim olmaya başlamış. İngiliz baskısı ve hakimiyeti 1960 yılına kadar devam etmiş. Bundan sonra ise bağımsızlığını kazanan Nijerya hızla büyümeye davam ediyor. Bu kadar farklı kültürün etkisi altında kalan ülke, coğrafi konumunun da etkisi göz önüne alındığında tam bir tarih ve kültür cenneti. Buna muhteşem doğası ve canlı çeşitliliği eklenince ortaya harika bir ülke çıkıyor.

Resmi adı ile Nijerya Federal Cumhuriyeti, Afrika’nın batısında ve Gine Körfezi’nin kıyısında yer alıyor. Ülke Benin ve Kamerun arasına konumlanmış. Nijerya coğrafi olarak dört bölgeden oluşuyor. Bataklık bölge, savanlar bölgesi, tropikal bölge ve yarı çöl bölgesi. Dört bölge de birbirinden farklı iklim ve habitat özellikleri gösteriyor. Bunun sonucu olarak ise Nijerya binlerce farklı canlıya ve farklı iklimlere ev sahipliği yapıyor ve doğal güzellikleri ile ön plana çıkıyor. Nijerya tropikal iklimin hakim olduğu gayet yüksek sıcaklık değerlerine sahip bir ülke. Aynı zamanda, ülkenin körfeze kıyısı olması ekonomisi ve turizmi açısından oldukça önemli.

Ülkenin başkenti ve en önemli şehri Abuja. Bilinen nüfus ise 185 milyon civarında. Nijerya dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri durumunda. Resmi dil ise İngilizce, ancak ülkede birçok yerli dili konuşuluyor. Ayrıca ülke, dünyada en çok genç nüfusa sahip ülkelerden biri. Ülkenin ekonomisi tarım ve tarım ürünleri ticareti ile petrole dayanıyor. Nijerya dünyanın yedinci büyük petrol üreticisi. Halkın ortalama yıllık geliri ise 2200 Amerikan Doları civarı. Bu miktar kıta geneline bakıldığında nispeten iyi kabul edilebilir.

Afrika’nın çok renkli ülkelerinden biri olan Nijerya’da doğada veya kültürel turlarla zaman geçirmek mümkün. Birçok yerli kabile halen eski yaşamına devam ediyor ve yerinde bu yaşamları gözlememek gerçekten özel bir deneyim. Ancak son dönemde ülkede artan radikal terör örgütleri Nijerya’nın renkli hayatına gölge düşürüyor.

Nijerya yemek kültürü ise oldukça kompleks bir yapıya sahip. Tahıl ürünlerinden etlere, deniz ürünlerinden çeşitli kızartmalara kadar geniş bir ürün yelpazesi mutfağın temelini oluşturuyor. Sosyal hayat ise imkanlar ölçüsünde ilerliyor.

12. Gambiya

Gambiya

Afrika’nın batısında yer alan en küçük ülkelerden Gambiya, gezilip görülecek yerler açısından ise yüzölçümüne göre oldukça zengin. Ülkede doğal yaşam alanları ve vahşi hayatın izlerine birçok yerde rastlayabiliyoruz. Bunun dışında ise tarihi bir mimari ve antik kalıntılara rastlamakta oldukça mümkün. Yine Gambiya’da müzelerde yüzlerce kültürel eser sergileniyor. Abuko Doğa Koruma Alanı, Bijilo Orman Parkı, Kachikally Timsah Havuzu ziyaret edilebilecek önemli doğa kültürü alanları.

Gelelim bunun dışında kalan turistik olaylara. Gambiya genellikle turistler için tam bir tatil ve plaj cenneti. Hareketli gece hayatı ve Akdeniz tarzı festival kültürü ile ciddi anlamda Afrika’nın en eğlenceli ülkeleri arasında yer alıyor.

Afrika Kıtası’nın en küçük ülkelerinin başında gelen Gambiya Cumhuriyeti, kıtanın en batısında yer alır. Afrika ülkelerinin geneli gibi Gambiya’da ekonomik sorunlarla mücadele eden bir ülke. Bu topraklar ilk olarak Portekizliler tarafından sömürgeleştirilmiş ve köle ticaretinin merkezlerinden biri olmuştur. 18. Yüzyılda ise İngiliz kolonisi haline gelmiştir. Yıllarca süren sömürgecilik 1965 yılında gelen bağımsızlık hareketi ile son bulmuştur. Ülkede istikrar bu süreçten sonra biraz sağlansa da son yıllarda yönetimsel bir kriz ortamı hakimdir.

Gambiya kara sınırı olarak Sadece Senegal ile komşudur. Gambiya Irmağı’nın iki karşı yakası üzerine kurulan ülkenin diğer sınırı ise batıda Atlas Okyanusu’yladır. Ülkenin %12’ye yakın bir kısmını sulak alanlar oluşturur. Bu vesile ile sucul canlı çeşitliliği oldukça yüksektir. İklim ise tamamen tropikaldir. Ancak, zaman zaman Sahra Çölü üzerinden esen rüzgarlar kurak bir döneme yol açabiliyor.

Gambiya’nın başkenti bir ada kenti olan Banjul’dur. En büyük kenti ise Serekunda’dır. Nüfusun büyük çoğunluğu yerli Afrikalılardan oluşmaktadır. Gambiya, aynı zamanda çok genç bir nüfus ortalamasına sahip. Yaklaşık 2 milyon civarı olan nüfusun çoğu 65 yaşın altında bulunuyor. Ülkenin resmi dili, sömürge döneminden kalan alışkanlık ile İngilizce. Ancak, Afrika’nın birçok ülkesinde olduğu gibi Gambiya’da da yerel diller halk arasında sıkça konuşuluyor.

Gambiya’nın mutfak kültürü genellikle deniz ürünlerine dayanıyor. Ülkede harika ve taptaze deniz ürünleri bulabilirsiniz. Aynı zamanda yerel tarım ürünü olan fıstık ta mutfağın diğer yıldızı. Bunların dışında ülke Arap mutfağından da etilenmiş. Özellikle Lübnan yemekleri yaygın olarak tercih ediliyor. Ülkenin neredeyse yarıya yakını ekonomik darboğaz ile mücadele ettiği için kültür sanat faaliyetleri son derece sınırlı. Tabii bu söylediklerimiz yerel halk için geçerli. Turistler için ülkede ziyaret edilebilecek tarihi alanlar, müzeler ve doğal yaşam alanları gibi yerler bolca mevcut. Ayrıca lüks oteller mevcut ve çılgın gece hayatı da Gambiya’da karşılaşabileceğiniz bir aktivite.

Ülke ekonomisi, tarım ve hayvancılığa dayanıyor. Biraz da turizm ve balıkçılık faaliyetlerine rastlamak mümkün. Halkın neredeyse yarısı geçim zorluğu çekiyor. Kişi başına düşen yıllık gelir 750 Amerikan Doları seviyesinde.

Son olarak Gambiya’da eğitim oranı da oldukça düşük seviyede. Halkın %60’a yakını okuma yazma bile bilmiyor.

13. Yeşil Burun Adaları

Yeşil Burun Adaları

Dilimize Yeşil Burun Adaları olarak geçen ‘’Cape Verde’’, Afrika’nın en batı tarafında bir ada ülkesi. Aynı zamanda Batı Afrika’nın en güzel ülkelerinden biri diyebiliriz. Toplamda 10 ada ve 8 adacıktan oluşan ülke, bir milyonun altındaki nüfusu kıtanın en sakin noktalarından. Genellikle plajlar, kumsallar ve lüks otel tatilleri için ziyaret edilen bir ülke gibi görünen Yeşil Burun Adaları, doğal güzellikler açısından da oldukça harika bir ülke. Başkent Praia’da bulunan tarihi mekanlar ülkenin en turistik noktaları arasında yer alıyor. Mindelo şehri ise, kültür sanat ve özellikle gece hayatı ile ünlü. Boa Vista ve Santiago’daki upuzun plajlar ise gerçekten birer cennet köşesi. Yeşil Burun Adaları yemek ve şarap kültürü ile de gastro turizm için Afrika’da ziyaret edilebilecek yerlerin başında geliyor.

Dünyada daha çok Cape Verde veya Cabo Verde adıyla anıldığına şahit olduğumuz Yeşil Burun Adaları, Afrika’nın en batısında yer alan bir ülke. Hatta o kadar batıda ki Atlas Okyanusu’nun üzerinde bulunan bir takımada ülkesi. 10 volkanik ada ve 8 adacık ülkeyi oluşturuyor.

15. Yüzyılda Portekizliler tarafından ada sömürge haline getirildi. O döneme kadar adada insan yaşamı izine rastlanamadı. Bu nedenle Yeşil Burun Adaları, tarihi olarak çok yeni bir ülke sayılır. O dönemlerde yaygın olan köle ticareti için bir liman olan ülke, Atlantik’teki köle tüccarlarının uğrak noktasıydı. Buraya birçok insan yerleşti. Ancak, 19. Yüzyıl civarlarında köle ticareti durma noktasına gelince ada nüfusu azalmaya başladı. Yine de adada kalan insanlar ülkenin devamını halen sağlıyor. Portekiz sömürüsü ise adadan ancak 1975 yılında sona erdi.

Senegal ve Moritanya açıklarında ve Atlas Okyanusu’nda yer alan Yeşil Burun Adaları’nın başkenti ve en önemli kenti Praia’dır. En önemli adalar ise; Santiago, Boa Vista ve Santiago’dur. Ülkenin toplam nüfusu yalnızca 500 bin kişi civarında. Nüfusun büyük bir kısmı ise siyah Afrikalılar ve Beyaz Avrupalıların torunları olan melezlerden oluşuyor. Ülkede iki defa karşılaşılan kıtlık tehlikesi ve doğal kaynak azlığı sebebi ile halkın büyük bir kısmı yurtdışına göç etmiş ve orada yaşamlarını sürdürmektedirler. Yeşil Burun Adaları’nda resmi dil Portekizcedir.

Ülkede, iklim son derece tropikaldir. Ancak kuraklıkta ülke topraklarına hakimdir. Volkanik adalardan oluşması ise ülkeyi alçak ovaların kaplamasına neden olmuştur. Bir ada ülkesi olması nedeniyle canlı çeşitliliği açısından zengin olan topraklarda, 50’ye yakın endemik canlı ve 100’e yakın farklı kuş türü bulunur. Deniz canlılığı açısından da ülke adeta bir cennettir.

Yeşil Burun Adaları, ekonomik kaynakları çok sınırlı bir ülkedir. Yalnızca biraz tarım ve deniz ürünleri ticareti ülkenin gelir kaynaklarını oluşturur. Bunun nedeni ise Yeşil Burun Adaları’nın doğal kaynaklar açısından çok fakir olmasıdır. Aynı zamanda büyük kuraklıklar ülkeyi zor durumda bırakmaktadır. Yıllık kişi başına düşen yıllık gelir yaklaşık 3500 Amerikan Dolarıdır. Bu rakam çok yüksek olmasa da Afrika özelinde baktığımızda en kötü senaryolardan biri sayılmaz.

Ülkenin harika sahilleri, deniz ürünleri mutfağı ve festivalleri ise turistler için yaşanması gereken deneyimlerdendir diyebiliriz. Yeşil Burun Adaları, sizlere renkli bir deneyim sunabilir.

13.02.2024
Yorumlar
11.01.2022 - 17:40
Güzel bir çalışma olmuş emeğinize sağlık. Alışageldiğimiz kültürel yerlerin dışında farklı bir algı oluşturulmuş. Dünyanın en dikkat çekici ama bir yandan da farklı sebeplerden dolayı göz ardı edilen yerler hatırlatılmış. Bu bölgelerin para birimiyle TL karşılaştırması yapılarak hangi bölgelerde para birimimizin daha değerli olduğu belirtilip seyahat önerisi de eklenebilirdi.
İlgili İçerikler

Her ne kadar İstanbul’un tarihi mirası ve iş hayatı büyük oranda Avrupa yakası sınırları içinde olsa da, Anadolu yakasının da...

Çanakkale’ye bağlı Gökçeada, ülkemizin yüzölçümü bakımından en büyük adası. Ege Denizi’nin masmavi sularında, binbir farklı doğal güzelliğe ve son derece...

Antalya’nın kent merkezine yaklaşık 150 kilometre uzaklıkta bulunan ilçesi Demre, aynı zamanda kentin doğal güzellikleri ve tarihi mirasıyla en ön...

Gönül rahatlığıyla “bir sanat şehri” olarak nitelendirebileceğimiz İstanbul, asırlardır yaratıcı ruhların buluşma noktası. Tarihi yapıları kadar sanat galerileriyle de dikkat...

İstanbul, sadece tarihi ve kültürel zenginlikleriyle değil, aynı zamanda doğal güzellikleriyle de herkesi büyüleyen bir şehir. Bu sayede, şehir hayatının...

İstanbul’un her iki yakasında, kalabalık ve hızlı temposundan kaçmak isteyenlerin rahat bir nefes almasına olanak tanıyan, birbirinden büyüleyici yeşil alanlar...

İstanbul’da yaşayan ya da bir süreliğine vakit geçiren herkesin bol miktarda gürültüye, kalabalığa ve strese maruz kaldığı bir gerçek. Gündelik...

İstanbul’un her köşesinde ayrı güzellikler saklı ama Avrupa yakasının kentin kalbi, tarihi ve kültürel zenginliklerinin merkezi olduğunu söylemek pek de...

Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan İstanbul Boğazı, tarih boyunca medeniyetlerin ilgi odağı olmuş, hem doğal hem de tarihi güzelliklerle çevrelenmiş...

Kulağımızda Sertab Erener ve “Kumsalda” şarkısı, hayalimizde o eşsiz sahillerde uzanmak…  Belki kendi ülkemizde belki dünyanın herhangi bir yerinde o...

Üç tarafı denizlerle çevrili, dört mevsimi hakkını vererek yaşayan ve iki kıtayı birbirine bağlayan bir ülkenin tatil cenneti olmaması mümkün...

Yahya Kemal’in “Sade bir semtini sevmek bile ömre değer.” dediği, Orhan Veli’nin gözleri kapalı dinlediği, Cahit Sıtkı’nın “gökyüzü mahallesi”, Sezai...

Dünyanın turizm açısından en popüler şehirlerinden birisi olan İstanbul için, aylarca gezseniz bile bitiremeyeceğiniz kadar kalabalık bir keşif listesi oluşturmanız...

Çok uzun süredir sevdiklerimize sarılabileceğimiz yılbaşı günlerinin gelmesini bekliyoruz. Tekrar ailemizle ve arkadaşlarımız ile birlikte upuzun ve keyifli masalarda oturmayı...

Seyahat etmeyi ve dünyayı keşfetmeyi sevenler bilir: Bazen vaktinizin ya da bütçenizin görmeyi istediğiniz her yere gitmeye yetmeyeceği endişesi kaplar...

Havalar ısınıp yaz mevsimi kendini gösterdiği zaman tatil heyecanı da başlıyor. Soğuk, karanlık ve yorucu geçen bir kışın ardından kafa...

Tarih, kültür, sanat, yaşam biçimleri… Birçok konuda dönüp baktığımız bir kıta Avrupa. Bazı ülkeleri çok yakından takip ediyor, market fiyatlarını...

Güney Asya ve Afrika ile birlikte dünyanın en egzotik, mistik toprak parçalarından biri de kuşkusuz Güney Amerika’dır. Kuzeyinde sadece Kuzey...

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Ağı (SDSN), 2022 yılı itibarıyla on yıldır Dünya Mutluluk Endeksi Raporu adı verilen bir belge yayınlayarak...

Kuzey Amerika kıtası dünyanın en büyük üçüncü kıtasıdır ve hem Kuzey Kutbu’nun yakınına hem de Ekvator’un 8.000 km yakınına kadar...

Daha önce vizesiz seyahat edilebilen ülkeler yazısında bahsettiğim gibi, seyahat sırasında Türk vatandaşlarından vize talep etmeyen pek çok ülke bulunuyor....

Mimariye meyliniz olmasa bile, bu yükselen yapıları sevebilirsiniz. En etkileyici modern harikalardan bazıları da bulutları delip geçen ve sonsuza kadar...

Seyahat etmeyi seven kişilerin göz bebeği, öncelikli destinasyonu Asya kıtası… Avrupa kıtasında yer alan ülkelerin her geçen yıl birbirine daha...

Dünyanın en egzotik ve gizemli coğrafyalarından olan Afrika, her geçen gün dünya turizminde adını daha çok duyuruyor. Belki de Güney...

Türkiye gibi muhteşem bir ülkenin maalesef halen gezemediğim 3-5 şehri kaldı. Hangilerini gezemediğimi yazarsam pozitif ayrımcılık olur diye çekindiğimden, şehirleri...

Bodrum, Türkiye'de özellikle yerli gezginler, seyahat severler için açık ara akla ilk gelen yerlerden birisi. "Halikarnas Balıkçısı" mahlası ile tanıdığımız...

Konya, Türkiye’de ve dünyada inanç turizminde en önemli destinasyonlardan biri ancak her şey bununla bitmiyor. Konya gezilecek yerler denilince aslında...

Cıvıl cıvıl atmosferi, üniversite gençliği, yemyeşil alanları ve Avrupai görünümü sayesinde Eskişehir; ülkemizin en popüler kentlerinden biri haline gelmiş durumda....

Ülkemizin her bir köşesinin birbirinden güzel bir tabiata sahip olduğunu biliyoruz ama yine de Türkiye'nin en turistik yerlerinden bir tanesi...

Bilinmezlerin coğrafyası Afrika... Dünyanın yüzölçümü ve nüfus bakımından en büyük ikinci kıtası olan Afrika, halen tam olarak keşfedilmemiş saklı bir...

Urhai, Orhay, Erech, Arach, Edesse, Kaliruha, Ruha… Süryaniler, Helenler, Araplar ve nihayetinde Türklerin hüküm sürdüğü toprakların her toplulukla birlikte aldığı...

Artvin, Karadeniz Bölgesi’nin belki de en bakir kalabilmiş kentlerinden biri. Hâlen neredeyse hiç el değmemiş doğal güzelikleri, görkemli ormanları, ünlü...

Batı Karadeniz’in doğal güzellikleriyle ün salmış kenti Bartın, özellikle bahar ve yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerden yoğun ilgi görüyor....

Benzer İçerikler

Coğrafi konumu ve ev sahipliği yaptığı değerler bakımından yalnızca ülkemizin değil, dünyanın da en önemli şehirlerinden biri olarak görülen İstanbul;...

Dünyanın en büyüleyici, ilginç ve sıra dışı kentlerinden biri olan İstanbul, bildiğiniz üzere Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlıyor. Kentin...

Her anlamda metropol olmanın hakkını sonuna kadar veren İstanbul’da gezilecek yerler listesini tamamlamak için belki aylar yetmez. Hatta İstanbul’u baştan...

Ege Bölgesi’nin doğal, kültürel, tarihi ve coğrafi güzellikleri açısından ne kadar büyüleyici bir atmosfere sahip olduğu konusunda hemfikir olmayan yoktur....

Günümüzde dünyanın hemen hemen her yerinde, hem şehir içerisinde hem de şehirlerarası ulaşımı sağlayan metro sistemleri 1800’lü yıllarından başından beri...