Tarih, kültür, sanat… birçok konuda dönüp baktığımız bir kıta Avrupa. Keza güncel olaylarda da sıkça ilgimizi çekiyor; kimilerini Türkiye kadar yakından takip ediyor ve market fiyatlarını dahi biliyoruz, kimilerinin ise yalnızca adını duyduk. Şimdi büyük küçük demeden Avrupa’daki ülkeleri sıralayalım.
Avrupa kıtasında Türkiye dışında 46 ülke yer alıyor. Biz, bu geniş coğrafyayı doğu, batı, kuzey ve güney olarak ayırıp ele alacağız. Batı Avrupa ülkeleri bu yazıda; Doğu Avrupa, Kuzey Avrupa, Güney Avrupa içeriklerimizi de incelemek isteyebilirsiniz. Her ülke üzerine ayrı ayrı bir blog yazacak kadar çok şey var elbette, burası tadımlık olsun, belki biraz merak uyandırsın. Arkası yarın…
1. Avusturya
Avusturya Çekya, Slovakya, Lihtenştayn, Almanya, İtalya, İsviçre, Slovakya, Macaristan ve Slovenya ile çevrelenmiş, denize kıyısı olmayan bir ülke. Tuna nehri Avusturya’ya da uğramayı ihmal etmez, hem kültür - sanatın hem de Avusturya’nın başkenti Viyana’dan akıp gider. Yaklaşık 9 milyon nüfusa sahip ülke, Türkiye’den ciddi göç alan Avrupa ülkelerinden biridir. Yüzyıllardır insan yerleşimi bulunan bu topraklar, uzuuunca bir süre, tarih derslerinden hatırlayacağınız Habsburg Hanedanı tarafından yönetilmiştir. Habsburg demişken, “Osmanlı Viyana kapılarına dayandı,” cümlesini de sıkça duyduğumuz tarih derslerini şöyle bir hatırlamak, şehre bir de tepeden bakmak için Kahlenberg iyi bir nokta.
Açık havada aktif olmak, doğada huzur bulmak, kültürel bir maceraya atılmak, heyecan verici lezzetlerin tadını çıkarmak isteyenler Avusturya’da aradıklarını bulabilir. Avusturya, Orta Avrupa'da yaklaşık 8,7 milyon nüfuslu, denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Kuzeyde Çek Cumhuriyeti ve Almanya, doğuda Slovakya ve Macaristan, güneyde Slovenya ve İtalya, batıda İsviçre ve Lihtenştayn ile komşudur. Avusturya toprakları 83.878 kilometrekareyi kapsar ve ılıman bir dağ iklimine sahiptir.
Nüfusun çoğunluğu, aynı zamanda ülkenin resmi dili olan Almanca konuşur. Diğer yerel resmi diller Hırvatça, Macarca ve Slovence’dir. Ayrıca federal bir cumhuriyet olarak Avusturya, dokuz bağımsız federal eyaletten oluşur: Burgenland, Karintiya, Aşağı Avusturya, Yukarı Avusturya, Salzburg, Styria, Tirol, Vorarlberg ve Viyana.
Avrupa'nın en popüler tatil destinasyonlarından biri olan Avusturya, hem yaz hem de kış aylarında ziyaret edilebilecek yerleri ile yıl boyunca turistleri cezbetmektedir. Aslında, Avrupa'nın en iyi kayak merkezlerinden bazılarını barındırdığı için ülkenin muhteşem dağlık bölgelerinde kış neredeyse yaz kadar yoğundur.
Ziyaretçiler, tarihi başkent Viyana ve Wolfgang Amadeus Mozart'ın doğum yeri olan güzel Salzburg gibi muhteşem şehirler için olduğu kadar, bu Alp cumhuriyetinin doğal güzellikleri için de ülkeyi ziyaret etmektedir. Siz de gelecek tatiliniz için Avusturya'yı tercih ederek İmparatorluk Sarayı, Altstadti, Schönbrunn Sarayı gibi önemli ve tarihi yapıları ziyaret edebilir ve tertemiz havayı ciğerlerinize çekerek sakin bir tatil geçirebilirsiniz.
2. Belçika
Çikolata! Yazmasam olmazdı, kusura bakmayın. (Ne yani, çikolatayı bırakıp, “Almanya, Hollanda, Lüksemburg ve Fransa ile komşudur,” diye mi başlasaydım yazmaya?! Kabul edilemez bir düşünce.) Ülkenin (bence) en önemli özelliğini söyledikten sonra gelelim diğer hususlara: çok yağmur annecim… dolayısıyla fazla depresif. Yine de güzel tabii, çok uzun kalmamak şartıyla gidin; depreşmek istiyorsanız uzun da kalabilirsiniz. Bazı ülkelere AB ülkesi yazdık ya, burası AB’nin kendisi. Başkent Brüksel AB’nin de başkenti gibidir; diğer bazı organların yanı sıra Komisyon ve Konsey binası burada yer alır. Belçika Felemenkçe, Fransızca ve Almanca olmak üzere üç resmi dile sahiptir ve nüfusu yaklaşık 12 milyondur.
Bünyesinde farklı toplulukları barındıran Belçika, federal sistemle yönetilmektedir. Valon bölgesi, Flaman bölgesi ve başkent Brüksel olmak üzere üç bölgeye ayrılmıştır. Yönetimde aynı zamanda bir kral ve kraliçenin de söz sahibi olduğu ülkede üç resmi dil konuşulmaktadır.
Belçika, dünyada waffle’ı, çikolatası, patates kızartması ve birasıyla meşhurdur. Ancak ülkenin ulusal sembolü, her duyanı güldüren “Manneken pis”, yani “İşeyen Çocuk”tur. Ülkeyi ziyaret eden turistlerin mutlaka görmesi gereken 70 santimetre uzunluğundaki heykel Brüksel’in ünlü meydanı Grand Place’e çok yakın bir konumda bulunuyor. Bu maskotla komikli fotoğraflar çekmeyeni dövüyorlarmış, demedi demeyin…
“İşeyen Çocuk” tamamsa başkent Brüksel’de ayrıca Notre Dame Du Sablon katedralini görebilir, şehrin tarihi botanik bahçesi Le Botanique’te düzenlenen etkinliklere katılabilir, kraliyet ailesinin halen resmi konutu olan Royal Palace’ı ziyaret edebilirsiniz. Bunların yanı sıra, farklı müzelere ev sahipliği yapan Parc Du Cinquantenaire’de tarihe olan ilginizi doyurup bir de üstüne piknik bile yapabilirsiniz.
Belçika’nın Antwerp, Bruges ve Ghent şehirleri de kendilerine özgü mimarileri ve yerleşimleriyle birçok ziyaretçi çekmektedir. Bruges’ün ününe katkısı olan In Bruges filmini de burada anmadan geçmeyelim.
Brüksel sokaklarında yürürken her 10 kişiden 6’sının Türkçe konuştuğunu duyup şaşırdığınızda Belçika’nın Türkiye’nin özellikle Emirdağ (Afyon) ilçesinden yoğun bir göç aldığını hatırlayın. Türkçe de dördüncü resmi dil olabilirmiş aslında…
3. Fransa
Dünyaya Liberté, Égalité, Fraternité (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) sloganını armağan etmiş, 1789 Fransız Devrimi ile belki de tarihin seyrini değiştirmiş Franklar yurdu. Şu anda 67 milyonluk nüfusa sahip Fransa’nın halkı, tarihin her döneminde protest duruşunu korumuş. Öte yandan yaptığı ve halen yapmaya devam ettiği sömürgecilik faaliyetleri ve girişteki sloganla bariz çatışan uygulamaları sebebiyle kıyasıya eleştirilmiş bir ülke. Kültür-sanat, eğitim, moda, siyaset, mutfak, spor ve daha birçok alanda dünya tarihinde önemli bir yer tutan ülkeyi yakından ve detaylı incelemek gerektiği kesin. Ben burada sadece “Andorra, İspanya, Belçika, İtalya, İsviçre, Almanya, Monako ve Lüksemburg ile komşudur,”; başkenti Paris’tir,” deyip bitireyim.
Batı Avrupa’nın en büyük ülkesi olan Fransa’nın hem Atlantik Okyanusu’na hem de Akdeniz’e kıyısı bulunur; ayrıca güneyinde Pirene Dağları, doğusunda ise Alpler vardır. Hem yeşile hem maviye doymuş bu ülkenin doğal güzellikleri, doğal olarak, çok çeşitlidir. Ülke, yaz aylarında serinlemek isteyenler için de kış aylarında kayak yapmak isteyenler için de birçok fırsat sunar. Yaz tatili için Fransız Rivierası olarak anılan ve en meşhur şehirleri Nice, St. Tropez, Monaco ve Cannes olan bölgeyi ziyaret etmeyi düşünebilirsiniz. Her bir şehrin güzelliğiyle büyüleneceğiniz kesin, hangisi olduğunu seçmek size kalmış! Kış tatili için ise kayak merkezlerinin bulunduğu Lyon, Bourg Saint Maurice ve Briançon’u; tüm dünyadan turistlerin Noel Pazarlarını görmek için akın ettiği Strazburg’u veya yine Alpler’e yakın konumuyla kışı yaşatan Annecy’i akılda tutun.
Bir yanda kendisine çizilen “aşıklar şehri” imajı, bir yanda pek de iç açıcı olmayan “arka sokakları” ile Paris için ne desek az kalacak ancak buranın ünlü noktalarından birkaçını sıralayalım, detaylı araştırmayı yapmak size kalsın: Eiffel Kulesi, Notre Dame Katedrali, Louvre Müzesi, Champs Elysées (Zafer Takı), Montmartre, Moulin Rouge, Versailles Sarayı, Disneyland Paris, Orsay Müzesi, Sen Nehri ve daha birçok müze, saray ve park.
M.Ö. ikinci yüzyılda Romalılar tarafından ele geçirilen ve Gaul olarak adlandırılan bölge, Roma’nın güçten düşmesiyle birlikte yüzyıllar boyu Vizigotlar, Vandallar ve Cermenik Franklar dâhil olmak üzere birçok topluluk tarafından yönetilmiştir. Yüz Yıl Savaşları’nın yanı sıra çok fazla savaş görmüş, şehirler yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. 1789 Fransız Devrimi ile tüm dünyada etkisi görülecek bir özgürlük hareketinin başlatıcısı olmuştur. Tarih boyunca çokça kez tökezlemiş ancak nihayetinde monarşiyi yıkıp cumhuriyete kavuşmayı başarmıştır.
4. Almanya
Cermenlerin, filozofların ve icatların ülkesi. Felsefe yapmak için Almancadan daha iyi bir dil olacak değil ya; elbette çok filozof çıkarmalıydı bu topraklar. Bugünkü haliyle hem Kuzey Denizi’ne hem de Baltık Denizi’ne kıyısı olan Almanya, Avrupa’nın ekonomik açıdan en güçlü devletlerinden. 83 milyon nüfusa sahip ülke Çekya, Fransa, Danimarka, İsviçre, Polonya, Avusturya, Hollanda, Lüksemburg ve Belçika ile komşudur. 60’lı yıllarda gerçekleşen işçi göçüyle en çok Türk işçiyi alan ülke burası olmuştur. Nitekim Berlin’in bazı mahalleleri Türk mahallesi olarak geçer. Bugün çeşitlilik savunucusu AB’nin üyesi olan Almanya tarihinde Adolf Hitler gibi bir gerçek karşımızda durur.
Disiplin, disiplin, disiplin. Üç kere tekrarlayalım ki Almanya’da ne kadar önemli olduğu iyice anlaşılsın. 18:11 gibi ilginç bir saate programlı olmasına rağmen dakika kaçırmaksızın işleyen toplu taşıma bunun belki de en bariz örneklerinden. Tarih boyunca önemini korumuş uygarlıklardan olan Cermenler ülkesi Almanya, belki bu disipline ilaveten özverili çalışmanın neticesinde aynı zamanda sağlam ürün imalatında da güvenilir bir isim olmayı başarmış. Yalnızca teknik mi? Tabii ki hayır. Klasik müzikte bugün hâlâ eserleriyle yaşayan Bach, Beethoven, Wagner, Brahms ve Schumann “Şair ve Yazarlar Toprağı” olarak anılan Almanya’dandır (Mozart’ı saymadım mı? O doğma büyüme Avusturyalı…).
Ülke nehirleri, dağları ve ovalarıyla çeşitlilik barındıran bir coğrafyada konuşlu. En büyük nehirleri Rhine, Elbe, Main ve Tuna. Tuna demişken, 19 ülkeden geçen Tuna nehrinin kaynağı Almanya’nın Kara Orman olarak anılan dağlık bölgesidir. Almanya’yı ziyaret etmek için güzel bir neden! Alman devleti coğrafyanın sağladığı avantajla yetinmeyip ülkedeki yaban hayatını korumak için yoğun çaba gösteriyor. Ülkede yüzlerce farklı tür hayvanın ve bitkinin bulunduğu 97 doğal koruma alanı bulunuyor.
Bir Almanya ziyaretinin size yeşil ve doğadan fazlasını vereceği kesin: köklü geçmişe sahip ülkede müzeler ve tarihi yapılar da sizi bekliyor. Büyük acıların yaşandığı İkinci Dünya Savaşı sonrası Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılan ve 1989 yılına kadar bu şekilde yönetilen ülkeyi ziyaret ederseniz özellikle başkent Berlin’de yapacak çok işiniz var demektir. Reichstag, Brandenburg Kapısı, Charlottenburn Sarayı, Müze Adası (bir sürü müze var, sen içinden istediğini seçip geziyorsun), Berlin Katedrali, Berlin Duvarı, Kaiser Wilhelm Memorial Church (kilise), Televizyon Kulesi (yazar böyle atraksiyonlardan pek hoşlanmadığı için bunu sona attı, evet) ve Berlin Hayvanat Bahçesi (hayvanat bahçesi fikrini de şahsen desteklemiyor ama siz görmek isteyebilirsiniz diye ekledi) ziyaret edebileceğiniz yerlerden sadece birkaçı. Vaktiniz bolsa ve bütçeniz de varsa muazzam güzellikteki bahçeleriyle Potsdam gibi Almanya’nın diğer şehirlerini görmeden dönmeyin.
5. Lihtenştayn
Öylesine minik ki, haritada gözden kaçırmanız işten bile değil. İsviçre ve Avusturya arasında yer alan Lihtenştayn (Evet, ben bunu internetten kontrol ederek yazdım; biliyorum, sen de “litştşytayn” deyip geçtin, itiraf et) ne kadar mı minik? Türkiye’nin en küçük şehri, 798 kilometrekare ile Yalova, Lihtenştayn (Adını yazmasam mı hiç? Okumuyorsun, biliyorum.) ise 160 kilometrekare. Matematiği iyi olanlar hesap edip kaç kat küçük olduğunu yazabilirse sevinirim, ben sözelciyim de... Bütün komiklik hakkımı bu kısımda tüketmeden devam edeyim: buranın (insert “ülke adı”) başkenti Vaduz, en büyük şehri ise 6.000 kişinin yaşadığı Schaan şehri. Avrupa’da San Marino’dan sonra en az ziyaret edilen şehir; siz gidin bari diyeceğim ama, biraz tuzlu bir ülke. Ayrıca burada havaalanı bulunmadığını, en yakın havaalanının İsviçre’nin Zürih kentinde - 1,5 saatlik bir mesafede - olduğunu söylemeden bitirmeyelim.
76 km uzunluğunda sınırlara ve 160 km²’lik yüzölçümüne sahip Lihtenştayn Prensliği, Avrupa’daki mikro devletlerden biri. Dünyanın en küçük altıncı ülkesi olma unvanını da taşıyan Lihtenştayn’da ülkenin neredeyse yarısı Ren Vadisi topraklarından oluşuyor. Resmi dili Almanca olan ülke, İsviçre ve Avusturya’nın arasında konumlanmış durumda. Meşrutiyetle yönetilen bu küçük ülkede 2019’da toplanan verilere göre 38.378 kişi yaşıyor. Hem Lihtenştayn’ın hem de hiçbir komşusunun denize sınırı yok. Dünyada bu özelliğe sahip olan ülkeler arasında yalnızca Lihtenştayn ve Özbekistan yer alıyor.
Lihtenştayn topraklarının Roma İmparatorluğu zamanında devletler arasında süren çıkar çatışmalarından uzakta kalması, ülkenin köklü bir geçmişe sahip olmasının en temel sebebi. Bu sayede Avrupa kıtasında yaşanan ve birçok ülkenin kaderini değiştiren çok sayıda olay, Lihtenştayn’ı etkilememiş. 1806 yılında bağımsızlığını kazanan ülke, dünya savaşları sırasında çeşitli siyasal baskılara maruz kalsa da II. Dünya Savaşı’nda tarafsızlığını ilan etmiş. Bu sayede hasar almamayı başarmış ve demokratik parlamenter sisteme dayanan yönetim biçimini sürdürmüş.
Alp Dağları’nın eteklerinde konumlanmış olması, Lihtenştayn’ı oldukça ilgi çekici bir kış turizmi rotası haline getiriyor. Resmi para birimi olarak İsviçre frangı kullanılan ülkede en popüler spor branşları kayak ve futbol. Ülkenin ulusal sporu kayak olsa da futbola rağbet oldukça yüksek. Hatta neredeyse her yirmi Lihtenştayn vatandaşından birinin aktif olarak futbol oynadığı tahmin ediliyor. Ülkede üç bini aşkın işletme olduğu için, yaklaşık her 11 vatandaşa bir işletme düşüyor. Lihtenştayn’ı korumakla görevli askeri birlik ise yalnızca 125 kişiden oluşuyor.
Lihtenştayn’a gitmek isteyen Türk vatandaşlarının Schengen vizesi alması yeterli. Türkiye’den Lihtenştayn’a direkt uçuş olmadığı için, uçuşlar İsviçre’nin en büyük şehri olan Zürih’te ya da Almanya'nın Friedrichshafen şehrinde bulunan havaalanlarına yapılıyor. Bu duraklardan tren ya da kara yoluyla Lihtenştayn’a ulaşım sağlanabiliyor.
6. Lüksemburg
Bir minik ülke daha. Almanya, Belçika ve Fransa’nın arasında kalmış olan Lüksemburg, 2586 kilometrekare, yani Düzce’den biraz büyük. Başkent de Lüksemburg olarak anılıyor. Yaklaşık 630 bin kişilik bir nüfusa sahip ve Avrupa’nın zengin ülkelerinden. Lüksemburg’da Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve NATO gibi kuruluşların çeşitli organları yer alır. Ülke nüfusunun neredeyse yarısını göçmenler oluşturur. Bunun yanı sıra her gün 100 bin civarı kişinin iş için komşu ülkelerden Lüksemburg’a geldiği tahmin edilmektedir. Ülkede Fransızca, Almanca ve Lüksemburgca dilleri resmi dil kabul edilmiştir. Başkent Lüksemburg dışındaki bölgeler çoğunlukla kırsaldır; bol bol orman ve tarla görebilirsiniz.
Pek çok farklı ulusun egemenliği altına girmiş ve her birinin kültürel ve tarihi dokusundan oldukça önemli etkiler taşıyan Lüksemburg, 1839 yılında yapılan Londra Antlaşması ile günümüzdeki sınırlarına sahip oldu. Fakat kendi sınırları ve ismi olmasına rağmen günümüzde hâlâ Belçika’nın Lüksemburg bölgesinde yer alıyor ve anadil olarak Fransızca konuşuluyor. Yani Lüksemburg için 1800’lerden beri silahsız ama yine de bağımsız bir şehir devleti diyebiliriz. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerden bir tanesi olan Lüksemburg resmi para birimini değiştirerek 1999’dan bu yana Euro kullanmaya başladı.
Konumundan ve İspanya, Hollanda, Fransa ve Avusturya gibi ülkelerin egemenliğinde geçirdiği zamandan kalan tarihi güzelliklerden dolayı oldukça turistik bir destinasyon olduğunu söyleyebilirim. Orta Çağ’ın etkilerini yansıtan mimari yapıları, yemyeşil doğası ve birbirinden güzel yemekleri ile dünyanın her yerinden turistleri kendine çeken bu küçük bölgede görülmesi gereken pek çok yer bulunuyor. Diğer Avrupa ülkelerine benzer olarak Lüksemburg da hareketli ve düzenli bir yaşama sahip. Lüksemburg’da aradığınız her şeyin elinizin altında olduğu şehir hayatının tadını çıkarabileceğiniz gibi birkaç dakika uzalıktaki yemyeşil ormanlar ile de doğanın keyfine varabiliyorsunuz. Kafanızı çevirdiğiniz her yerde yeşil rengi görmek insana oldukça iyi hissettiriyor. Dahası, insanları bu doğayı çok iyi bir şekilde koruyor ve tahrip edilmesine izin vermiyor.
Lüksemburg halkı her ne kadar bu topraklarda hüküm sürmüş diğer ülkelerden etkilenmiş olsa da hâlâ kendi kültürüne ve tarihine oldukça bağlı bir topluluk. Farklı ülkelerden ve kültürlerden gelen insanları barındıran bu topraklarda hoşgörünün temel kurallardan bir tanesi olduğunu da söylemek istiyorum. 2020 yılında yapılan nüfus sayımına göre 626.100 kişinin yaşadığı şehir statüsüne sahip olan bu ülkeyi ziyaret ederek hem çok dilli ve çok kültürlü hayatının hem de birbirinden güzel parklarının, tarihi evlerinin ve bitmek bilmeyen zenginliğinin keyfini çıkarabilirsiniz.
7. Hollanda
Peynir, bisiklet, laleler… Kuzey Denizi’ne kıyısı olan Hollanda’yı düşününce ilk akla gelenlerden. Bir yanında Almanya, bir yanında Belçika’ya komşu ülkede 17 milyonu aşkın kişi yaşıyor. Avrupa’da özellikle denizcilik faaliyetleri sayesinde tarih boyunca önemli bir yere sahip olan bu Felemenk ülkesinin başkenti Amsterdam. Uçakla ülkenin üzerinden geçerken “burada iyi bisiklet sürülür,” diye düşünen tek kişi siz değilsiniz; coğrafya derslerinden hatırlayacağınız üzere Hollanda’nın toprakları büyük çoğunlukla deniz seviyesi altında. İnsan hakları açısından iyi bir karneye sahip olan ülke Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı gibi devletlerüstü organlara da ev sahipliği yapıyor.
Avrupa’nın en gözde ülkelerinden bir tanesi olan, yel değirmenleri ve laleler denildiğinde akla ilk gelen destinasyon olmanın haklı gururunu taşıyan Hollanda hayatta bir kez olsun mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden bir tanesi. 2020 yılında yapılmış olan nüfus sayımına göre Hollanda’da 17 milyondan fazla insan yaşıyor. Ülkenin resmi dili Flemenkçe olmasına rağmen güçlü eğitim sisteminden ve turistik yapısından dolayı hemen hemen herkes İngilizce biliyor. Böylece İngilizce konuşabiliyorsanız, iletişim konusunda hiçbir şekilde sıkıntı çekmiyorsunuz. Bilindiği üzere Hollanda anayasal monarşi adı verilen bir sistem ile yönetiliyor. Ülkede hâlâ bir kral yer alıyor ve devletin önemli bir gücünü oluşturuyor olsa da yine de yetkileri son derece kısıtlı.
Hollanda okyanus iklimine sahip olduğundan dolayı yılın her mevsiminde genellikle serin oluyor. Yaz mevsiminde bile maksimum 25 derecenin görüldüğü ülkede kar ve yağmur da çok sık karşılaşılan doğa olayları arasında. Bundan dolayı, eğer tatil planı yapacaksanız ilkbahar ve yaz gibi daha kuru ve nispeten sıcak olan mevsimleri tercih etmenizi öneriyorum. Kışın etkisini gösteren yoğun yağmur ve kar istediğiniz gibi dolaşmanıza engel olabilir.
Meşhur üçgen çatılı müstakil evleri, şehrin içerisinden geçen kanalları, birbirinden farklı müzeleri ve rengarenk doğası ile Hollanda’da görülmesi gereken çok fazla destinasyon bulunuyor. Ülkenin en turistik şehirleri; Amsterdam, Rotterdam, Arnhem ve Maastricht. Fakat bana göre gittiğiniz her şehir sizi büyülemeyi başarıyor. Her şeyin özenle düşünüldüğü şehir planlaması, kurallar dahilinde ilerleyen özgür yaşam tarzı ve her zaman mutlu insanları ile Hollanda’ya taşınmak için çok sebep var!
8. İsviçre
Burası için anahtar kelimeler: zenginlik ve barış. Zengin olduklarından mı ülke insanı barış içinde yoksa tam aksi bir bağlantı mı söz konusu, bilemiyorum. Kesin olan bir şey varsa o da buranın huzurlu bir ülke olduğu. Kantonlara ayrılmış yapısıyla doğrudan demokrasiyi tatbik eden ülke ayrıca Alpler, çikolata (o malum, piramit şekilli, ballı bademli olandan…), harika bir manzara sunan göller ve güzelliği bozulmamış köyler, İsviçre saatleri, tertemiz sokaklar ve CERN ile adını duyuruyor. Dörtte üçü dağlık olan ülkenin insanları bu şartlarda yaşamaya alışmış; dünyanın en gelişmiş tren ağına sahip ülkede dik dağlık bölgelere bile trenle seyahat etmek mümkün. Ayrıca teleferik de dağlık bölgelerde ulaşımda çok yoğun kullanılıyor. Bu ülkenin başkenti “yok” fakat en büyük şehir Zürih. 8,5 milyonluk ülkenin komşuları: Lihtenştayn, Almanya, Avusturya, İtalya ve Fransa.
Dünyanın en huzurlu, en gelişmiş ve hayat standartları en yüksek ülkelerinden bir tanesi olan İsviçre, denize kıyısı olmasa da mükemmel bir doğaya sahip destinasyonların başında geliyor. Almanya, Avusturya, İtalya ve Fransa gibi ülkeler ile komşu olan İsviçre yaklaşık 8,6 milyon kişiye ev sahipliği yapıyor. İsviçre’nin dünyadaki “örnek ülkeler” arasında yer almasının en önemli sebebi elbette düşük suç oranları ve sakin hayat tarzı. Her ne kadar insanların bu rahat hayat tarzı sebebiyle depresyona sürüklendiği konusunda haberler yapılsa da burada yaşamak son derece kolay ve konforlu. İsviçre yönetim tarzıyla da dünyaya örnek olan bir ülke. Dünyanın tam demokrasi sistemiyle yönetilen tek ülkesi ve halk çok önemli bir söz hakkına sahip. Yani yasalara halk oy verebiliyor ve istemezse itiraz edebiliyor.
Her ne kadar Zürih’in ülkenin başkenti olduğu gibi bir yanılgı olsa da aslında İsviçre’nin bir başkenti bulunmuyor. Farklı kültür, din ve ırklardan pek çok insanın uyum içerisinde yaşadığı ülkede 4 farklı dil konuşuluyor. Fransızca, Almanca, İtalyanca veya Romanşça dillerinden bir tanesini biliyorsanız ülkede iletişim sıkıntısı çekmezsiniz. Ayrıca özellikle genç kesim tarafından İngilizce de konuşuluyor.
Çok zengin ve düzenli bir ülke olan İsviçre’de mutlaka gezilmesi ve görülmesi gereken çok fazla destinasyon bulunuyor. Yemyeşil botanik bahçeleri, İskandinav tarzı evlerin hüküm sürdüğü şirin şehir ve kasabaları, gösterişten uzak ama lezzetli yemeklerin bulunduğu restoranları ile ülkenin her bir bölgesi birbirinden değerli. Eğer kısıtlı bir zamanınız varsa ve hızlandırılmış bir İsviçre turu yapmak istiyorsanız Zürih, Bern, Cenevre, Basel ve Lozan’ı mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum.