Dünyanın birçok farklı noktasında, taşıdığı mimari üslupla ve büyüleyici görünümüyle herkesi kendine hayran bırakan sayısız farklı yapı var. Ancak bunların bazıları, kendine has özellikleri ve özgün tasarımlarıyla birçoğunu geride bırakarak zirvenin ilk sıralarına yerleşiyor. Elbette “Dünyanın En Etkileyici Mimari Yapısı” unvanını tek bir yapıya vermek ya da bu konuda fikir birliğine varmak imkansız. Ne var ki, bazı yapıların asırlardır turistik açıdan çok yoğun ilgi gördükleri ve ihtişamlarıyla tüm dünyaya yayılan bir üne kavuştukları da aşikar.
Bugün, sizler için sözünü ettiğim bu kriterlere fazlasıyla uyan on beş farklı mimari yapıyı derledim. Gelin, dünyanın en dikkat çekici ve etkileyici mimari eserlerini birlikte inceleyelim. Bu listede olması gerektiğini düşündüğünüz ya da listede hâlihazırda olup da ziyaret etme şansı bulduğunuz yapılar varsa yorumlarda bizimle paylaşırsanız çok sevinirim!
1. Ayasofya - İstanbul / Türkiye
Bizans İmparatorluğu döneminde toplamda üç kez inşa edilen ve son inşa süreci 532-537 yılları arasında gerçekleştirilen Ayasofya, Doğu Romalı Philon’un 6. yüzyılda “Dünyanın Sekizinci Harikası” olarak tanımladığı muhteşem bir yapı. Hem mimarlık hem de sanat tarihinde son derece önemli bir yere sahip olan bu ihtişamlı eser hemen yanı başımızda olduğu için biz de çok şanslıyız. Bana kalırsa bir ziyaretçinin Ayasofya’nın büyüleyici detaylarına ve üstün mimarisine hayran kalması için ille de İslam, Osmanlı, Bizans ya da Türk tarihine meraklı olması şart değil. Çünkü bu yapının içine adım attığınız andan itibaren buradaki atmosfer sizi alıp tarihte unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor.
Birçok kişi tarafından “Dünyanın Sekizinci Harikası” olarak tanımlanan ve geçmişten günümüze dek ulaşan en etkileyici yapılardan biri olan Ayasofya, onu ziyaret eden herkesi büyüleyebilecek detayları içinde barındıran bir tasarıma sahip....
Bizans İmparatoru I. Justinianos döneminde ve Trallesli Anthemios ile Miletoslu İsideros tarafından tasarlanan Ayasofya, asırlardır milyonlarca ziyaretçiyi aynı çatı altında buluşturuyor. Bu görkemli yapı, Bizans döneminde 916 yıl boyunca kilise olarak kullanıldıktan sonra Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi sonrasında camiye dönüştürülmüş. 1934 yılında müze haline getirilmiş, bildiğiniz üzere 2020 yılında da tekrar cami statüsü kazandı. Hâlen dünyada varlığını koruyan en eski katedral olma unvanını da taşıyan Ayasofya, bana kalırsa herkesin mutlaka görmesi gereken muhteşem bir yapı. Keza yüzyıllardan beri hem yerli hem de yabancı turistler tarafından gördüğü yoğun ilgi de onun ne kadar eşsiz bir mimariye ve tarihi geçmişe sahip olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
2. Gize Piramitleri - Kahire / Mısır
Binlerce yıldır sayısız farklı efsaneye konu olmuş ve herkesin kafasında birçok soru işareti bırakmış olan Gize Piramitleri; Keops, Kefren ve Mikerinos adlı üç piramitten oluşuyor. Bunların en eskisi ve en büyüğü olan Keops, aynı zamanda Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri. Yapılan araştırmalar, Keops Piramidi’nin M.Ö. 2500’lü yıllarda, Mısır firavunu Keops’un hüküm sürdüğü dönemde inşa edildiğini gösteriyor. Zaten Gize Piramitleri’nin akıl sır erdirilemeyen özelliği de bu. Çünkü piramitler, her biri yaklaşık iki buçuk ton ağırlığında olan milyonlarca kireç taşı kullanılarak inşa edilmiş. İnşa edildikleri dönemde taşların yukarı taşınması ve yerlerine oturtulması için kullanılabilecek hiçbir teknoloji, mekanik kol ya da benzeri bir araç olmadığından, piramitleri inşa eden işçilerin taşları sırtlarında taşımaları ya da rampalardan çıkarmaları dışında bir olasılık kalmıyor.
İnşa sürecinde harcanan akıl dışı emeğin ve eforun yanı sıra, Gize Piramitleri’nin tasarımı ve mimari özellikleri de çağın katbekat ötesinde. Örneğin, Keops Piramidi’nin taban ölçüleri incelendiğinde, ortaya neredeyse kusursuz bir kare çıktığı görülüyor. Dahası, Mısırlıların piramitleri inşa ederken 22/7 oranını, yani gelecekte keşfedilecek pi sayısını kullandıkları da ortaya çıkıyor. Mühendis Robert Bauval yaptığı araştırmalar sonucunda, Gize Piramitleri’nin Orion takımyıldızındaki yıldızların yerdeki izdüşümlerine göre konumlandırıldığını da tespit etti. Kısacası, daha tekerleğin bile icat edilmediği bir dönemde inşa edilen bu görkemli piramitler, inanılmaz bir mimarlık ve mühendislik başarısını ortaya koyuyor. Hatta bu başarıya inanmayan da çok olduğu için, piramitlerin uzaylılar tarafından inşa edildiği rivayetleri bile dolaşıyor.
3. La Sagrada Familia - Barselona / İspanya
Barselona’nın en ünlü mimari yapılarından biri olan La Sagrada Familia, uzun yıllardır “Bitmeyen Kilise” olarak da anılıyor. Bu unvanın sebebi kilisenin gerçekten de hâlen, yani bir asırı aşkın zamandır tamamlanmamış olması. 1882 yılında inşa edilmeye başlanan La Sagrada Familia’nın ilk mimarı Francisco de Paula del Villar’mış. Ancak Villar kilise taraftarlarıyla anlaşmazlık yaşayınca, bir sene içinde projenin başına ünlü mimar Antoni Gaudi geçmiş. Tüm hayatını muhteşem bir kilise inşa etmeye adayan Gaudi, 1926 yılına dek müthiş bir çalışma sergilemiş. Ne var ki, 1926 yılında geçirdiği trajik bir kaza sonucunda hayatını kaybedince La Sagrada Familia’nın inşası da yarım kalmış.
Projenin başına yıllar içinde birçok farklı mimar geçse de iç savaş, fon sıkıntıları ve II. Dünya Savaşı gibi faktörler nedeniyle inşa süreci bir türlü rayına oturtulamamış. Bu arada yıllar geçmiş, Gaudi’nin orijinal çizimleri ve taslaklarının birçoğu yok olmuş. Geride kalanlar da hem 19. yüzyıl şartlarında tasarlandığı hem de Gaudi’nin müthiş detaycı bakış açısıyla oluşturulduğu için günümüze kolayca uyarlanmıyor. Aradan geçen 139 yılın sonunda, uzmanlar da görüş açısından ikiye ayrılmış durumda. Kimileri kimsenin Gaudi kadar muhteşem bir iş çıkaramayacağını düşündüğü için kilisenin tamamlanması iddiasından vazgeçilmesi, kimileri de Gaudi’ye saygı duruşunda bulunmak için tamamlanması gerektiğini düşünüyor. Anlayacağınız, durum tam bir muamma. Ancak La Sagrada Familia’nın henüz bitmemiş hali bile tek kelimeyle büyüleyici. Hâlen 2026-2028 yılları arasında tamamlanacağı düşünülen bu görkemli katedral, eşi benzerine zor rastlanır bir güzellik sergileyerek şehrin ortasında ziyaretçilerini ağırlıyor.
4. Kolezyum - Roma / İtalya
Zamana meydan okuyan köklü ve etkileyici yapılardan söz ederken Kolezyum’dan bahsetmeden geçmek olmaz. İtalya’nın başkentinde gerçek bir kültür ve tarih mirası olarak varlığını koruyan Kolezyum, Roma tarihinin en önemli ve görkemli yapılarından biri olma özelliğini taşıyor. M.S. 72 ile M.S 80 yılları arasında inşa edilen Kolezyum, gerçek ismiyle Flavianus Amfitiyatrosu, 55 bin kişi kapasitesiyle devasa bir alana yayılmış durumda. 80 kemerli girişi asırlar içinde birçok doğal afete ve yıkıma maruz kalsa da büyük oranda hâlen ayakta. Bunca büyük ve görkemli bir yapının on yıldan kısa sürede inşa edilmiş olması da herkesi hayrete düşüren bir başka detay.
Kolezyum en görkemli günlerini inşa edildiği günden 5. yüzyıla dek geçen süreçte yaşamış. Çünkü bu dönemlerde gladyatör dövüşleri ve vahşi hayvan kavgaları burada, Roma imparatorlarının da katıldığı büyük törenlerde gerçekleştirilirmiş. 5. yüzyıldan sonra gladyatör dövüşleri yasaklanınca, yıllar içinde Kolezyum barınma alanı, tiyatro ve dini kışla gibi farklı amaçlarla kullanılmış. Yapının kemerli koridorları ve üstlerini süsleyen gladyatör figürleri gerçekten nefes kesici bir güzelliğe sahip. Ayrıca, Kolezyum’un öyle bir atmosferi var ki, içine girdiğiniz anda asırlar öncesindeki ruhu hissedebiliyor, tarihin en ünlü kamusal alanlarından birinde bulunduğunuzu fark ediyorsunuz.
5. San Marco Bazilikası - Venedik / İtalya
Venedik’teki San Marco Meydanı’nda bulunan San Marco Bazilikası, Türkçe ismiyle Aziz Marko Bazilikası, 828-832 yılları arasında inşa edilmiş bir yapı. Tarih boyunca farklı sebeplerden ötürü büyük hasarlar gördüğü için defalarca kez onarılmış ya da yeniden inşa edilmiş. Düka Sarayı’nın hemen yanında bulunan bu görkemli katedral, Bizans mimarisinin en etkileyici örneklerinden biri olarak varlığını koruyor. “Altınların Kilisesi” olarak da adlandırılan yapı, bu unvanı beş kubbesini süsleyen altın yaldızlı mozaiklerden alıyor. Üstelik, San Marco Bazilikası tasarımı bakımından İtalya’daki diğer kiliselerden çok daha farklı bir görünüme sahip. Bu nedenle hem yerli hem de yabancı turistler tarafından yıllardır yoğun ilgi görüyor.
6. Notre Dame Katedrali - Paris / Fransa
Fransız gotik mimarisinin tartışmasız en başarılı örneklerinden biri olan Notre Dame Katedrali, 1141 yılında temeli atılan ve tasarımıyla dönemin mimari koşullarını sonuna kadar zorlamış bir yapı. İnşa sürecinin tamamlanması tam 182 yıl sürmüş ve ortaya çıkan sonuç, neredeyse iki asır süren bu hummalı çalışmanın her bir saniyesine değmiş. Uçan payandalarıyla, içindeki muhteşem orguyla, ev sahipliği yaptığı büyüleyici eserlerle, her biri benzersiz vitraylarıyla ve ikonik kulesiyle Notre Dame Katedrali; bana kalırsa dünya üzerindeki en etkileyici mimari yapıların arasında zirveye oynuyor. Keza bu konuda milyonlarca insanın hemfikir olduğunu, 15 Nisan 2019 tarihinde katedralde çıkan yangının dünyada yol açtığı büyük üzüntüden de anlayabiliyoruz.
Sebebi hâlen net olarak belirlenemeyen bu yangın, Notre Dame Katedrali’nin kulesinde ve çatısında büyük hasarlar oluşmasına yol açtı. Hatta bu hasarın giderilebilmesi için milyonlarca kişinin katıldığı bir bağış kampanyası başlatıldı ve bu kampanyanın sonucunda 800 milyon doları aşkın rekor bir tutar toplandı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, onarım çalışmalarının 2024 Paris Olimpiyat Oyunları’na dek tamamlanacağını taahhüt ediyor. Eşi benzeri olmayan bu muhteşem yapının yeniden eski görkemine kavuşturulması, dünya mirası açısından da çok büyük bir önem taşıyor.
7. Eyfel Kulesi - Paris / Fransa
Eyfel Kulesi’ni yalnızca Fransa’nın değil, dünyanın en ünlü mimari yapılarından biri olarak tanımlamak yanlış olmaz. 1887-1889 yılları arasında ve 1989 Expo Fuarı için inşa edilen bu devasa kule, günümüzde her yıl yaklaşık yedi milyon turist ağırlıyor. Kuleyi, toplam ağırlıkları 10 tonu aşan 18.038 adet demir parçası oluşturuyor. Her gece 20 bin ampulle aydınlatılan Eyfel Kulesi, 324,8 metrelik yüksekliğiyle büyüleyici bir görünüme sahip.
Ancak Eyfel Kulesi’nin günümüzdeki popülerliği sizi yanıltmasın. Bugün Fransa’nın en önemli sembollerinden biri haline gelen Eyfel Kulesi, aslında inşa edildiği dönemde çok büyük bir tepkiyle karşılanmış. Belki şaşıracaksınız ama özellikle Paris’te yaşayan sanatçılar, Eyfel Kulesi’nden hiç ama hiç haz etmemiş. Bu devasa demir yığınının Paris’e hiç yakışmadığını, sokak lambasına benzediğini ve çok çirkin göründüğünü düşünenlerin sayısı hiç de az değilmiş. Hatta Guy de Maupassant Eyfel Kulesi’nden o kadar nefret edermiş ki, onu görmemek için her akşam yemeğini kulenin restoranında yermiş. Tüm bu tepkiler nedeniyle kulenin yalnızca yirmi yıl ayakta kalmasına karar verilmiş. Ancak kulenin tepesine yerleştirilen antenler I. Dünya Savaşı’nda iletişim ve haberleşme açısından çok büyük bir avantaj sağladığı için, Paris halkı zamanla onun kalıcı olmasına razı gelmiş. Böylelikle Eyfel Kulesi, Fransa’nın en ünlü sembolü olup çıkmış. Elde edilen veriler, bu ihtişamlı yapının yalnızca 2002 yılına kadar 200 milyondan fazla turisti ağırladığını gösteriyor.
8. Atomium - Brüksel / Belçika
Brüksel’de 1958 yılında düzenlenen Expo Fuarı için inşa edilen ve mühendis André Waterkeyn’ın imzasını taşıyan Atomium, dünyadaki en ilginç tasarımlı mimari yapılarından biri. Birbirlerine demir çubuklarla bağlı dokuz adet çelik küreden oluşan bu yapı, demir atomunun kristal kafes yapısının milyarlarca kez büyütülmüş halinden ilham alınarak tasarlanmış. Atomium da aslında fuar sonrasında kaldırılması düşünülen bir yapıymış, ancak turistik açıdan gördüğü büyük ilgi nedeniyle kalıcı olmayı başarmış. Her biri 18 metre çapındaki küreler arasında merdivenler ve asansörler aracılığıyla yolculuk yapılan Atomium, 102 metrelik bir uzunluğa ulaşıyor. En yüksekteki kürede, ziyaretçilerine panoramik Brüksel manzarası sunan bir de restoran bulunuyor.
9. Tac Mahal - Agra / Hindistan
Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri seçilen Tac Mahal, 1631-1654 yılları arasında, Babür İmparatoru Şah Cihan’ın hükümdarlığı sırasında inşa edilmiş. Aslında bu yapı bir tür anıt mezar. Çünkü Şah Cihan, çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal’i çok genç yaşta toprağa verdikten sonra bu yapının inşa edilmesine karar vermiş. Eşinin kaybından sonra geçirdiği ve yaklaşık bir yıl süren depresyon sürecinde, Mümtaz Mahal’in zarafetini ve güzelliğini yansıtan bir mezarı olmasını istemiş. Hatta kendisi de 1666 yılında hayatını kaybettiğinde, Tac Mahal’e, yani eşinin yanına defnedilmiş. Tac Mahal; Hint, Türk, Osmanlı, İslam ve İran mimarisinden izleri bir arada barındırması nedeniyle son derece eşsiz ve büyüleyici bir tasarıma sahip. Günün farklı saatlerinde muhteşem ışık oyunlarıyla göz alıcı renklere bürünen bu ihtişamlı yapı, kusursuz simetrisiyle de ziyaretçilerini hayrete düşürüyor.
10. Lotus Tapınağı - Delhi / Hindistan
Dünyanın en çok ziyaretçi ağırlayan tapınaklarından biri olan Lotus Tapınağı, Hint kültüründe önemli bir yere sahip olan Bahai tapınaklarının yedincisi ve sonuncusu. 1986 yılının sonunda inşa edilen bu yapı, Fariborz Sahba tarafından ve açmakta olan bir nilüfer çiçeğinden ilham alınarak tasarlanmış. Tapınak, her biri 34 metre genişliğinde ve 70 metre yüksekliğinde olan dokuz farklı yapıdan oluşuyor. Ancak yalnızca bir kubbesi mevcut. Dokuz giriş dünyadaki dokuz farklı dini, bir kubbe de Tanrı’nın tek olduğu görüşünü simgeliyor. Tapınağın içi beyaz mermerlerle döşeli olduğu için, gün batımında tapınaktaki büyük salonda büyüleyici ışık oyunları ve renkler dans ediyor. Üstelik, Lotus Tapınağı’nın kapıları; cinsiyet, yaş, din, dil ve ırk fark etmeksizin herkese açık. Ancak ziyaretçilerin gezilerini derin bir sessizlik içinde yapmaları isteniyor.
11. Sidney Opera Binası - Sidney / Avustralya
20. yüzyılın en önemli yapılarından biri olan ve mimarı Joern Utzon’a 2003 yılında Pritzker Ödülü’nü kazandıran Sidney Opera Binası, ekspresyonist üslubun en başarılı örnekleri arasında. Utzon, ziyaretçilerine kapılarını 1973 yılında açan bu görkemli binayı; Aztek ve Maya tapınaklarından, kuşlardan, meyvelerden, ağaçlardan ve deniz kabuklarından ilham alarak tasarlamış. Bu nedenle binanın tasarımında doğanın büyüleyici izlerini görebiliyor, özellikle de bir portakalın soyulmuş kabuklarını andıran çatı tasarımına hayran kalıyorsunuz. Yaklaşık on bin işçinin emeğiyle inşa edilen Sidney Opera Binası, içinde çok sayıda gösteri, tiyatro ve konser salonunu barındırıyor. Ayrıca, 10154 adet borudan oluşan ve dünyanın en büyük orgu olan Büyük Org da bu yapının içinde yer alıyor.
12. Burç Halife - Dubai / Birleşik Arap Emirlikleri
Çöl çiçeğinden ve geleneksel İslam mimarisi üslubundan ilham alınarak tasarlanan Burç Halife, bildiğiniz üzere dünyanın en yüksek gökdeleni. 2004-2010 yılları arasında inşa edilmiş olan bu devasa yapı, mimar Adrian Smith’in imzasını taşıyor. Burç Halife, Empire States’i ikiye, Eyfel Kulesi’ni de üçe katlayan, akla hayale sığmayan bir uzunluğa sahip. Toplamda 160 kattan oluşuyor ve uzunluğu 828 metreye ulaşıyor. Üstelik, bunca yükseliğe rağmen binanın içinde üst katlara çıkmak hiç de zor değil. Saniyede on metre yükselen asansörler, Burç Halife’nin ziyaretçilerini inanılmaz bir hızla yukarıya taşıyor. Binada toplamda 57 asansör mevcut ve inanmazsınız, bu asansörlerin bile bazıları iki katlı.
Burç Halife’nin beğeneni kadar beğenmeyeni de çok olsa da sanıyorum hiç kimse bu yapının inanılmaz bir tasarım örneği olduğunu reddetmez. Binanın en ilginç özelliklerinden biri, inşası sırasında 600 metre aşıldığında, çimentonun yerden yukarı pompalanarak binanın tepesine taşınmış ve burada işlenerek beton bloklara dönüştürülmüş olması. Ayrıca, Burç Halife’nin yerin elli metre altına inen demir kazıkları da dünyanın en uzun temel kazıkları olma özelliğini taşıyor. Yapının en üstteki on katı çelik konstrüksiyonlu olduğu için, bu bina dünyada ilk betonarme üzerine çelik konstrüksiyon uygulanan yapı olma unvanını da elinde tutuyor. Dairesel gövde tasarımı sayesinde ne çöl rüzgarlarından ne güneşin yakıcı ışınlarından ne de diğer hava koşullarından etkileniyor. Ayrıca, dünyanın en yüksek havuzu ve camisi de Burç Halife’nin içinde bulunuyor.
13. Parthenon Tapınağı - Atina / Yunanistan
Tanrıça Athena’ya adanmış bir tapınak olan Parthenon Tapınağı, M.Ö. 447 ile M.Ö. 432 yılları arasında inşa edilmiş. Atina’nın en güçlü dönemlerinde inşa edilmiş olmasından dolayı, bu yapıyı tek kelimeyle gerçek bir şaheser olarak tanımlamak mümkün. Kallikratis ve Iktinos tarafından tasarlanan tapınak, birçok uzmana göre Yunan sanatının ve mimarisinin en incelikli örneklerinden biri. Yapının mermer gövdesi ve devasa sütunları, sayısız doğal afete ve yıkıma direnerek günümüze dek ulaşmayı başarmış. Burası, ilk etapta hazine olarak kullanılsa da M.S. 6. yüzyılda kilise statüsü kazanmış. Osmanlı Devleti de Atina’yı fethettikten sonra tapınağı camiye dönüştürmüş. Parthenon Tapınağı’nın en dikkat çekici özelliklerinden biri, içinde her biri Olimpiyat tanrılarını sembolize eden 14 farklı heykel barındırması. Bu anlamda, içine heykel yerleştirilen ilk tapınak olma unvanını da taşıyor. Özellikle Athena’nın heykeli, müthiş detayları ve büyüleyici tasarımıyla gerçekten görülmeye değer.
14. Brasilia Katedrali - Brasilia / Brezilya
Mimarı Oscar Niemeyer’e 1988’de Pritzker Ödülü’nü kazandıran Brasilia Katedrali, hiperbolik tasarımıyla oldukça dikkat çekici bir görünüme sahip. On altı sütunla ve şeffaf pencerelerle çevrelenen betonarme yapı, her biri yaklaşık üç metre uzunluğundaki bronz heykellerin arasına inşa edilmiş. Katedralin içinde tavana asılı duran ve bu nedenle havada süzülüyormuş gibi görünen melek heykelleri, iç mekanın atmosferine büyüleyici bir hava katıyor. Vitray pencerelerin rengarenk tasarımı da eşsiz bir görünüm sergiliyor. Ayrıca, katedraldeki seramiklerin her biri de el işçiliği ürünleri. Kısacası, katedralin içine adım attığınız andan itibaren her noktada keşfedilecek yeni bir tasarım detayına rastlayabiliyorsunuz. Çatısı tamamen camla kaplanmış olan Brasilia Katedrali, 1970 yılından beri milyonlarca ziyaretçiyi aynı çatı altında buluşturuyor.
15. Aziz Vasil Katedrali - Moskova / Rusya
Rengarenk kubbeleriyle ikonik bir tasarıma sahip olan Aziz Vasil Katedrali, Korkunç İvan’ın hüküm sürdüğü 1555-1561 yılları arasında inşa edilmiş bir yapı. Sekiz kubbenin her biri, Rusların Astrahan ve Kazan hanlıklarına karşı kazandığı farklı zaferleri simgeliyor. Rivayete göre Korkunç İvan bu yapının tasarımını o kadar beğenmiş ki, mimarını bir daha bir benzerini yapamasın diye kör ettirmiş. Buradan da kendisinin lakabının boşuna konulmadığını anlayabiliyoruz.
Aziz Vasil Katedrali’nin en uzun kulesi 65 metre uzunluğunda ve kulelerle daha da büyük bir ihtişam kazanan bu görkemli yapı Rusya’nın tarihi müzelerine de ev sahipliği yapıyor. 17. yüzyıldan kalma birbirinden değerli eserleri içinde barındıran müzeler, yılın her döneminde ziyaretçi akınına uğruyor. İçindeki eşsiz kabartmalarıyla da göz kamaştıran Aziz Vasil Katedrali, UNESCO tarafından da Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş durumda. Yolunuz Moskova’ya düşerse Aziz Vasil Katedrali’nin rengarenk tasarımını ve etkileyici müzelerini keşfetmeyi unutmayın.
Sıra | İçerik | Kullanıcı Puanı |
---|---|---|
1 | Ayasofya Camii | 9,1 |