Balıkesir ve Çanakkale il sınırında kalan Mıhlı Çayı, Altınoluk ile Küçükkuyu arasına gizlenmiş, Kaz Dağları’nın eteklerinden süzülen büyüleyici bir doğa harikası. Yemyeşil bitki örtüsü, masmavi göletleri ve tarihi yapılarıyla ziyaretçilerine dört dörtlük bir keşif deneyimi vadediyor. Çevresindeki doğal ve tarihi güzellikler ile özellikle doğayla baş başa kalarak biraz kafa dinlemek isteyenler için çok cazip bir destinasyon seçeneği olabilir.
Mıhlı Çayı’nı turistik açıdan dikkat çekici kılan en önemli özelliklerinden biri, Roma döneminden kalma Başdeğirmen Köprüsü’ne ev sahipliği yapması. Bu tarihi taş köprü, geçmişte Troya’ya ulaşımı sağlayan önemli bir geçit olarak kullanılmış. Köprünün yakınlarında bulunan ve Rumlardan günümüze miras kalan su değirmeni de bölgenin kültürel geçmişine dair izler taşıyor. Restore edilmiş su yolları ve taş yapısıyla Başdeğirmen Köprüsü, hem tarih ve arkeoloji meraklıları hem de fotoğraf tutkunları için keyifli bir keşif durağı Köprünün çevresindeki alanda bulunan patikalar da doğa yürüyüşü yapmak isteyenler için ideal bir güzergah oluşturuyor.
Mıhlı Çayı’nın berrak ve serin suları, yaz aylarında bunaltıcı sıcaklardan kaçarak doğaya sığınmak isteyenler için harika bir atmosfer sunuyor. Çay boyunca ilerledikçe karşınıza çok sayıda gölet ve şelale çıkacak. Sözünü ettiğimiz doğa harikalarından en bilineni de çay ile adaş. Mıhlı Çayı’nın yukarı kısımlarına doğru göletlerin etrafını saran çam, zeytin, çınar ve incir ağaçları daha da yoğunlaşıyor. Kuş sesleri, çayın ve şelalenin huzur veren şırıltıları, yaprak hışırtıları ve tertemiz hava bir araya gelince; ortaya doğa tutkunlarını büyüleyebilecek bir atmosfer çıkıyor. Üstelik, bu bölgeye hem Altınoluk’tan hem de Küçükkuyu’dan kolayca ve kısa sürede ulaşım sağlanabiliyor.