Manisa’nın kent merkezinde ve Sandıkkale Tepesi’nin eteklerinde yer alan Manisa Ulu Camii, kente Saruhanoğulları Beyliği döneminden miras kalmış olan etkileyici bir yapı. 1366 yılında Saruhan Bey’in torunu İshak Çelebi tarafından inşa ettirilen bu tarihi ibadethane, beylikler döneminin mimari anlayışını başarılı bir şekilde yansıtıyor. Caminin ilginç özelliklerinden biri, inşasında o dönem bu bölgede bulunan bir Bizans kilisesine ait bazı mimari parçaların da kullanılmış olması. İhtişamlı görünümüyle dikkat çeken Manisa Ulu Camii, revaklı avlusu ve sekizgen planlı ana kubbesiyle Mimar Sinan’ın başyapıtlarından biri olan Selimiye Camii’ne de öncülük eden bir yapı. Özellikle Kündekâri tekniğiyle işlenmiş minberi, Türk ahşap işçiliğinin eşsiz bir örneğini oluşturuyor. Günümüzde bu minberin bir bölümü Manisa Müzesi’nde sergileniyor.
Manisa Ulu Camii, aslında külliye, cami, medrese, türbe ve hamamdan oluşan bir külliye. Caminin batısında bulunan Fethiye Medresesi’nin yapımı, ibadethaneden yaklaşık on yıl sonra tamamlanmış ve dönemin eğitim anlayışına uygun bir şekilde tasarlanmış. Medresenin kuzeye bakan taç kapısındaki çeşmeler de estetik görünüme sahip. Caminin güneyindeki türbede ise İshak Çelebi ve ailesine ait olduğu düşünülen dört sanduka yer alıyor. Külliyenin Çukur Hamam olarak adlandırılan hamam bölümünün de 2006 yılında restorasyondan geçirildiğini ekleyelim.
Beylikler döneminin en önemli cami planlarından biri olarak gösterilen Manisa Ulu Camii, mimarisi kadar tarihi dokusuyla da ziyaretçileri etkilemeye devam ediyor. 2018 yılında başlatılan restorasyon çalışmalarıyla dayanıklılığı artırılan ve aslına uygun şekilde yenilenen yapı, 2022 yılından beri yeniden ibadete ve ziyarete açık. Siz de yolunuz Manisa’ya düşerse neredeyse bin yıldır ayakta duran bu görkemli camiyi ziyaret edebilirsiniz.