İstanbul’un Beyoğlu ilçesine bağlı Galata semtinde yer alan Arap Camii, hem tarihi ve mimari hem de dini açıdan önem taşıyan bir yapı. İstanbul’da ilk ezan sesinin duyulduğu cami olarak bilinen tarihi ibadethane, 8. yüzyılda İslam orduları tarafından inşa edilmiş. Bizans döneminde kiliseye çevrilmiş, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinin ardından da yeniden cami olarak kullanıma açılmış.
İslam orduları, 715 yılında Bizans’ı kuşatmak için İstanbul’a ayak basmış. Mesleme bin Abdülmelik kumandasındaki Arap ordusu da kısa sürede Galata semtini ele geçirmeyi başarmış. Ardından bu mescidi inşa etmişler ve Galata’da, İstanbul semalarında duyulan ilk ezan sesi yankılanmış. Şam’da çıkan bir ayaklanma neticesinde İslam orduları bölgeden geri çekilmek durumunda kalınca, Bizans İmparatorluğu da yapıyı kiliseye dönüştürmüş ve San Paola Kilisesi ismini vermiş.
1453 yılında İstanbul’un fethiyle birlikte Osmanlılar tarafından tekrar cami haline getirilen tarihi ibadethane, o gün bugündür Arap Camii olarak adlandırılıyor. Ancak fetih sonrasına tarihlenen Osmanlı kayıtlarında “Cami-i Kebir”, yani büyük cami olarak da geçiyor. Osmanlı hanedanın farklı üyeleri, Arap Camii’yi çeşitli dönemlerde onarımdan geçirmiş ve genişletmiş. I. Mahmut’un annesi Saliha Sultan ve II. Mahmut’un kızı Adile Sultan tarafından eklenen hünkar mahfili, şadırvan ve sebil; Arap Camii’ye yapılan eklemeler arasında yer alıyor.
Arap Camii, mimari açıdan klasik Osmanlı cami mimarisinden farklı özelliklere sahip. Örneğin, caminin 102 basamaklı kare minaresi kilisenin çan kulesinden dönüştürüldüğü için, gotik üslubu yansıtıyor. Caminin iç mekanında da barok üslupta tasarlanmış mahfilleri görebiliyoruz. 1913-1919 yılları arasında geçirdiği kapsamlı restorasyon çalışmasının ardından bugünkü haline kavuşan yapı, günümüzde hâlen ibadete ve ziyarete açık. Söz konusu restorasyon çalışması esnasında camide bulunan Latin ve Cenevizli mezar taşları da günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.