Bulgaristan’da doğarak Türkiye topraklarına Edirne üzerinden giriş yapan ve Batı Trakya’yı geçtikten sonra Ege Denizi’ne dökülen Meriç Nehri, ülkemizdeki en görkemli akarsulardan biri. Edirne’nin Merkez ilçesi sınırlarında bulunan Mecidiye Köprüsü, diğer ismiyle Meriç Köprüsü de Meriç Nehri’nin üzerine ve Edirne-Karaağaç yoluna inşa edilmiş tarihi bir yapı. Aslında bu köprünün inşasından önce de burada ahşap bir köprü olduğu biliniyor. Ancak Sultan II. Mahmut Edirne’yi ziyarete geldiğinde ahşap köprünün yıkılmasına ve kâgir olarak tekrar inşa edilmesine karar vermiş. Ne var ki, 1833 yılında inşa sürecine başlansa da hem II. Mahmut’un ölümü hem de maddi problemler sebebiyle köprü yarım kalmış. Bugünkü Mecidiye Köprüsü ise Sultan Abdülmecit’in hükümdar olduğu 1842-1847 yılları arasında yapılmış. Mimarına ilişkin hâlen net bir bilgiye ulaşılamıyor.
Mecidiye Köprüsü’nün inşasını konu alan kitabelerden biri Pertev Paşa tarafından II. Mahmut döneminde kaleme alınmış. Diğer ise Şair Ziver Bey tarafından ve Sultan Abdülmecid döneminde yazılmış. Köprünün yeniden inşasını konu alan bu ikinci kitabe, Edirne’nin Yunan işgaline girdiği dönemde yok edilmiş. Günümüzde köprüde bulunan kitabe ise Hattat Mustafa Uğur’un aslına uygun şekilde yeniden yazdığı ve 1966 yılında kaleme alınan bir kopya.
Edirne’nin en geç inşa edilmiş köprüsü olma unvanına da sahip olan Mecidiye Köprüsü 261 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğinde. Bu bölge Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra, Meriç Nehri’nin Ege Denizi’ne kadar ulaşan bir su yolu olarak kullanıldığı biliniyor. Bu sebeple Mecidiye Köprüsü’nün üzerine de kayıkların ve gemilerin yanaşabilmesi için rıhtımlar inşa edilmiş. On iki gözlü olan köprünün yuvarlak kemerli on bir farklı tahliye gözü bulunuyor. Köprünün tam ortasında mermerden inşa edilmiş bir seyir balkonu da yer alıyor.