Simena Antik Kenti, günümüzde Kaleköy olarak adlandırdığımız yerleşim yerinin tarihi geçmişini yansıtan bir ören yeri. Likya Birliği’nin küçük kıyı kentlerinden biri olan Simena, Kekova Adası’nın da tam karşısında yer alıyor. Yapılan araştırmalara göre, Simena’nın tarihçesi en az M.Ö. 4. yüzyıla kadar uzanıyor. Ancak daha da öncesine ilişkin net bir veriye henüz ulaşamıyoruz. Binlerce yıldır iskan görmüş olan ve hâlen yerleşime ev sahipliği yapan Kaleköy, bu bölgede düzenlenen günübirlik tekne turlarının da favori duraklarından biri. Keza Kaleköy’ü ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin büyük çoğunluğu da rotasını buraya Simena Antik Kenti’nin kalıntılarını yakından görebilmek için çeviriyor. Buradan Kekova ve civarının göz alıcı manzaralarını izlemek de ayrı bir keyif.
Yalnızca denizden ulaşım sağlanabilen Simena Antik Kenti, birinci derece arkeolojik sit alanı olarak tescillenmiş durumda. MüzeKart’la ya da bilet satın alınarak, haftanın her günü gezilebiliyor. Simena Antik Kenti’nin ismine tarihte ilk kez yazılı olarak M.S. 1. yüzyılda Plinius’un kayıtlarında rastlıyoruz. Ancak Aperlai’de bulunan gümüş sikke ve Likçe yazılı bir kitabe, bize kentin tarihçesinin M.Ö.4. yüzyıla kadar uzandığını gösteriyor. Aperlai başkanlığında olan ve İsinda’nın da dahil olduğu bir federasyona üye olduğunu bildiğimiz Simena, Likya Birliği’nde Aperlai tarafından temsil edilmiş. Bu bölge Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altına girdiğinde de bağımsız bir kent olarak varlığını sürdürmüş.
Simena Antik Kenti’nin kıyısına tekneyle yanaştığınızda ilk olarak Roma dönemi hamam kompleksine ait kalıntıları görebiliyorsunuz. Hâlen iyi durumda olan Simena Kalesi’ne doğru ilerlerken de karşınıza iki farklı lahit çıkıyor. Kaleye ulaştığınızda kayaya oyularak inşa edilmiş küçük bir tiyatroyu; ileride de sarnıç, kaya mezarı ve dini yapı kalıntılarını inceleyebiliyorsunuz.