Çok eski çağlardan bu yana önemli bir bölge olan Harput, sahip olduğu tarihi ve kültürel değerler sayesinde Elazığ'ın turistik açıdan en gözde destinasyonlarından biridir. Semtin en önemli tarihi yapılarının başında gelen Harput Kalesi’nin ise ilk olarak Urartular tarafından inşa edildiği konusunda fikir birliği mevcuttur. Buna rağmen kalenin tam olarak hangi tarihte inşa edildiği konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı tarihçilere göre Kral Menuas zamanında (M.Ö. 785-810), bir diğer görüşe göre ise II. Sarduri (M.Ö. 760-730) zamanında yeni bir eyalet merkezi olarak kurulmuştur. Stratejik olarak batıya açılmak, Hitit ve Arami prensliklerini denetim altına almak, Asur İmparatorluğu ile mücadele edebilmek için inşa edildiği düşünülmektedir. Kale alanında yapılan arkeolojik kazı çalışmalarında Urartular'a ait kaya işçiliği yapılar, sarnıçlar ve kırmızı cilalı seramikler bulunmuştur.
İç kale ve dış surlar olmak üzere iki ana bölümden oluşan Harput Kalesi'nin, orijinal versiyonuna yakın bir yapı olarak günümüze kadar ulaşabilmesinde Artuklular döneminde yapılan onarım çalışmalarının katkısı büyüktür. Dörtgen planlı kalenin ana girişi, doğu cephede bulunmaktadır. Elazığ Ovası’na hakim bir noktada yükselen kale; Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlı Dönemi’nde de bazı onarımlar görmüştür. Ancak kale surları günümüze kadar ulaşamamıştır. Sarp kayalar üzerine inşa edilen ve kuşatılması oldukça zor bir noktada bulunan Harput Kalesi, aslında içerisinde hastane, tahıl ambarı, darphane, su sarnıcı, cephanelik, cami ve çok sayıda sivil yapının bulunduğu bir yapı olarak tasarlanmıştır. Harput Kalesi hakkında halk arasında çeşitli efsaneler de anlatılmaktadır. Bunlardan en bilinen rivayete göre, kalenin yapımı sırasında yaşanan su kıtlığı nedeniyle zamanın hükümdarının emriyle harcın hazırlanmasında su yerine süt kullanıldığı, bu yüzden de kaleye “Süt Kalesi” denmiştir.