Ağrı’nın Doğubayazıt’ın ilçesinin büyüleyici atmosferinin en önemli parçalarından birini oluşturan İshak Paşa Sarayı, ziyaretçilerini adeta zamanda bir yolculuğa çıkaran bir yapı. Yüksek bir tepeye kurulmuş olan tarihi sarayın inşasına 1685 yılında başlanmış ve tamamlanması tam 99 yıl sürmüş. Osmanlı’dan günümüze kadar ulaşmayı başaran saray, esas olarak Selçuklu mimarisinden esinlenmiş olsa da, yer yer barok, gotik ve rokoko gibi Batı kökenli sanat akımlarının etkilerini de taşıyor. Bu eklektik tarzın da etkisiyle, herkesi büyüleyebilecek nitelikte, kendine özgü bir mimarisi ve zarafeti var.
İshak Paşa Sarayı’nın iki büyük avlusundan ilkine, anıtsal bir taç kapıdan geçerek ulaşılıyor. Bu kapıyı süsleyen zarif taş işçiliği, insanı hayran bırakacak kadar detaylı tasarlanmış. Kapıdan içeri girdiğinizde ise haremi, selamlığı, camisi ve daha birçok bölümüyle sarayın, aslında bir saraydan çok küçük bir kent gibi tasarlandığını görebiliyorsunuz. Nitekim, sarayın içinde tam 366 farklı oda var ve yalnızca bu açıdan bile dev bir kompleks gibi görünüyor.
İshak Paşa Sarayı’nın en dikkat çekici yönlerinden biri, mühendisliği dönemin ilerisine geçmiş olan ısıtma sistemi. Ocaklarda ısıtılan suyun toprak borularla odalara ulaştırıldığı bu sistem, o dönemin şartlarına göre olağanüstü düzeyde yenilikçi bir teknoloji. Elbette yalnızca teknik değil, estetik detaylar da çok etkileyici. Örneğin, sarayın inşasında kullanılan taşların kızıl toprak tonlarında seçilmesi sayesinde, özellikle yağmurlu havalarda ortaya harika bir manzara çıkıyor. Sarayın türbesinden odalarına, mezarlığından çeşmesine kadar tüm yapılarında ilgi çekici detaylarla karşılaşabiliyorsunuz. Söz konusu çeşmenin bir musluğundan su, diğerinden de süt aktığına inanıldığı için; ismi halk arasında “süt çeşmesi” olarak da geçiyor. İshak Paşa Sarayı’nın çok yakınlarında, Ağrı’nın turistik açıdan en ilgi gören duraklarından biri olan Ahmed-i Hani Türbesi de bulunuyor.