İstanbul’un ev sahipliği yaptığı en önemli ve görkemli yapılardan biri olan Sirkeci Tren Garı, kentin tarihi ve kültürel mirası içinde önemli bir yere sahip. Temelleri, 11 Şubat 1888 tarihinde, II. Abdülhamit’in hükümdar olduğu dönemde atılmış. Mimar August Jasmund’un tasarımının hayata geçirildiği inşa süreci, 3 Kasım 1890 tarihinde tamamlanmış. Kentin Avrupa’ya açılan kapısı olarak görülen Sirkeci Garı, bu düşünceyi tasarımında da yansıtıyor. Bildiğiniz gibi, bu dönemde İstanbul, Doğu ile Batı’nın kesiştiği bir nokta olarak kabul ediliyordu. Sirkeci Garı’nın tasarımında da hem Selçuklu ve Bizans hem de Osmanlı mimari üsluplarına ait detayları görmek mümkün. Cephelerinde bulunan tuğla bantlar, renkli vitraylar ve at nalı formundaki kemerli pencereler; söz konusu detayların yalnızca bazıları.
Şark Ekspresi olarak da adlandırılan Orient Express’in yıllarca son durağı olan Sirkeci Garı, Avrupa’nın farklı kentlerinden İstanbul’a gelen nice yolcuyu ağırlamış. Mustafa Kemal Atatürk de 1930 yılında Trakya seyahatine buradan çıkmış. 1960’lı yıllarda Türkiye’den Almanya’ya başlayan işçi göçü için de Sirkeci Garı, tarihi bir öneme sahip. Almanya’ya çalışmaya giden vatandaşlarımızın gurbet yolculuğu tam da bu noktada başlamış.
Günümüzde Sirkeci Garı, Marmaray hattı sebebiyle hâlen aktif olarak kullanılıyor. Hatta 23 Eylül 2005 tarihinden bu yana, garın içinde İstanbul Demiryolu Müzesi de var. Ücretsiz ziyaret edebileceğiniz müzede, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait demiryolu objeleri, çizimler, haritalar, demiryolu ekipmanları ve Orient Ekspresi’ne ait malzemeler sergileniyor. Ülkemizin ilk elektrikli banliyö treninin makinist bölümüne girmek de mümkün. Eğer yolunuz Tarihi Yarımada’ya ve özellikle Sirkeci’ye düşerse, bu tarihi garı uzaktan incelemekle yetinmemenizi tavsiye ederiz. Sirkeci Garı’nın içinde de tarihe ve İstanbul’a ilgi duyanları heyecanlandırabilecek çok şey var.